30 Mayıs 2012 Çarşamba

Minimalizm İçindeki Mükemmellik

Minimalizm kavram olarak hepimizin hayatında yer verdiği akımlardan bir tanesidir. Kavramın ortaya çıkışı modern sanat anlamında bir çok şeyi değiştirse de, en çok müzik içinde kendisine yer bulmuştur sanırım. Post-rock, post-metal ve sludge akımları içinde minimalizmin mükemmelliğini net olarak görebiliriz. Kafamızdaki bir çok sorunun sıradan ve sade bir şekilde çözülmesi ise sanırım işimizi en çok kolaylaştıran yerlerden bir tanesidir. Minimalizm müzik içinde nasıl tanımlanabilir? Bunu bir kaç şekilde açıklayabiliriz aslında. Keşfedilen yeni grupların ve akımların içinde yavaş yavaş zerk edilmeye başlanması, son halini ise 2000'lerde alması çok da şaşırtıcı değildir. Sludge ve post-metal kavramını net olarak tanımlayabilmek için Isis grubuna bakmamız gerekiyor. Tavırlarını mükemmelleştirmeleri zamanlarını alsa da, geldikleri noktada ve bitirdikleri noktada söylenen sözler bu kavramı bize net olarak tanıtabilir aslında. " Yapacağımızı yaptık ve söylediğimizi söyledik". Isis veda ederken bunları söylemişti. Gerçekten de bu grubu oluşturan müzisyenlere baktığımızda, özellikle Aaron Turner isimli minimalist kahramana baktığımızda bu tavrın ne olduğunu ve nerden geldiğini söyleyebiliriz. Basit olarak sanatsal işlere yönelen ve hayatının arayışını burada tamamlayan biri için, çok da kafa karıştırmayan sözler. Ürettikleri projeler içinde durumu değerlendirdiğimiz zaman, kavramı daha net algılayabiliriz.





Mogwai, Old Man Gloom, Isis, Jakob gibi gruplara baktığımızda, hatta Katatonia'nın son hallerine baktığımız zaman minimalizmin müziğin içine nasıl işlediğini net olarak görebiliriz. Bu işlerin çoğu bir hikaye anlatmakta ve belirli konseptler üzerinden gitmekte. Durumu bu açıdan değerlendirdiğimizde sanatsal anlamda nasıl işlerin ortaya çıktığını tahmin etmek zor değil. Kavramlar aslında çok da kafa karıştırıcı olmadan, vermek istedikleri mesajları net olarak verip yollarına devam ediyorlar. Öznel durumlardan çok uzakta, kat etmeye çalıştıkları yolların içinde doğrusal olarak ilerliyorlar. Sludge ve post-metal işlerin içine baktığımızda da çok uzak çalışmalar görmüyoruz. Rosetta isimli grubun son albümüne baktığımızda bu kavramı daha net ifade edebilmek için albüm isimlerini "Determinizm Of The Morality" olduğunu görüyoruz. Kavramlar altını doldurdukça anlamlı hale gelse de, sanat içindeki gizemli yollar bize hayatı daha iyi anlamak için bazı yöntemler öğretiyor. Mücadele en başından beri devam ederken, sanatsal yaklaşımlar ile kavramlar daha tutarlı ve ayakları yere basan hale geliyor. Sanatın içindeki yollarda minimalist ifadeleri ve direk yöntemleri yakalamak, sanırım bize bazı şeyleri daha yakından görebilmek fırsatını sunuyor. Her şeyin bir hikayesi olduğu gibi, her hikayenin de içinde gizemli denebilecek belirli kavramlar yer almakta. Müziğin içinde daha fazla girdikçe aslında bu durumun daha net olduğunu görüyoruz. Doğrusal yöntemler en iyi ifade şekli gibi algılansa da, aslında yöntemlerin yol gösterdiği daha keskin ifadeler de yer almakta.

Minimalizm ne başlangıç olacak, ne de son. Belirli dönemleri kapsayan akımlar, sevenleri için belirli dönemlerde kendilerini tekrarlamaya devam edecekler. Elimizde arşivler kalsa da, arşivlerin ifade ettikleri bizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. Bu dünyadan içeri girdikçe Poe'yi, Lovecraft'ı ya da  Nietzsch'yi anlamak kolaylaşacak.Belki daha karmaşık ve kompleks mekanizmalar içinde düşünmemizi sağlayacak ama bunun sonunda beklediğimiz verimi alabileceğiz. Sanatın ya da müzisyenin en doğru ifade ettiği şekilde bir durumdan söz edemeyiz. Dinleyenin ve üretenin buluştuğu bir an bize resim çizdirir ya da kitap yazdırır. Bu durumlar hepsi en başından beri devam eden mücadelenin de sanatın da gerçek adı oluyor. Bunların birleştiği yerde hayat yaşamak için en keyifli anları, bu detaylar ile bizlere sunmaya devam ediyor.


15 Mayıs 2012 Salı

Paul Romano ve John Baizley

 Paul Romano

Paul Romano Philedelphia'da yaşayan, sanatçı ve tasarımcı. Aynı şehirde büyüdü ve University of the Arts and Pennsylvania Academy of Fine Arts'da eğitimini tamamladı. Kariyerine 90'ların ilk yıllarında, iç mimarı ve çocukların eğitimi için tasarımlar ile başladı. Teknoloji patladığında, kendisi için bir çok seçenek ortaya çıktı:
illüstrasyon işleri, yaratıcı kutlama kartları, web tasarımı. Ticari tasarım kazançlı olmaya başladığında, Romano'nun ifadesinin arka planında aşk ve güzel sanatlar bırakıldı. 2000'de çalışmalarını değiştirerek, müşterinin peşinde giderek, en son eğitimini marka dizaynında güzel sanatlar ile bir araya getirmiştir. Bu takip Romano'yu müzik endüstrisinin içine sokmuştur. Çalışmaları grupların albüm tasarımlarından, marka yaklaşımlarına ve kıyafetlerine kadar, her şeye yansımıştır.

Paul Romano'nun çalışmaları, beraber çalıştığı gruplara farklı bir derinlik vermiştir. Çalıştığı gruplara bakınca, Romano'nun çalışmaları, bu grupların patlama aşamasında ilk basamaklardan birini oluşturmuştur. Görsel sanatın, işitsel sanatla bir araya gelmesi olarak tanımlanabilir. Çalışmalarının tamamına bakınca, oluşturulan atmosfer ve yaklaşımlar, grubun kendi içinde yansıtmak istediği atmosferin tamamını, detaylı olarak dinleyiciye yansıtabilmektedir. Romano'nun kişisel çalışmalarını da göz önüne alırsak, sanatın derinliği ve müziğinin derinliğinin en net hallerini, bir arada görebiliriz. Yaptığı çalışmaların grubun vermek istediği mesaj ve müzikal yeni fikirlerin zirvesine doğru ilerlediğini gözlemleyebiliriz. Aşağıda bazı gruplara yaptığı çalışmalardan örnekler görebiliriz;














John Baizley

John Baizley Georgialı ressam ve müzisyen. Albüm tasarımları ve t-shirt tasarımlarında dikkate değer bir sanatçı. Bir çok grubun tasarımlarını da göz doldurucu şekilde yapmıştır. Bu grupların bazıları ; Kylesa, Pig Destroyer, Darkest Hour, Daughters, Skeletonwitch, Torche, Cursed, Black Tusk, Kvelertak, Vitamin X, Flight of the Conchords, The Red Chord, Gillian Welch. Bu grupların arasında Baroness de vardır. Kendisi Baroness'in gitaristi ve vocalistidir. Genellikle ünlü grupları değil, yeni fikirleri olan küçük grupların çalışmalarını yapmaktadır. Bu gruplar genelde deneysel işler, sludge, ambient ve drone gibi tarzları icra eden gruplardır. Tabi bu grupların arasında istisnai gruplar da yer almaktadır, Kvelertak gibi. Baizley'in çalışmaları heavy metal camiasında dikkate değer bir yerdedir. Hatta Baizley'in albüm kapağını tasarlardığı gruplara, artık daha dikkatli yaklaşılmaktadır ve yaptığı işin hakkını verircesine, bu gruplar da ciddi anlamda güzel çalışmalara imza atmaktadırlar. Aşağıda çalışmalarından bir kaç örnek görebiliriz :













İki sanatçının da eserleri yeni bir müzik türünün altında yatan gerçekliği ortaya çıkarmaktadır. Bunu en genel anlamıyla Sludge olarak adlandırabiliriz. Birisi Mastodon gibi bir grubun, Leviathan gibi bir albümü taçlandırmasını sağlamış, diğeri ise hem çalışmaları ile hem de gitar/vocaller ile Baroness'i bambaşka bir yere taşımıştır. Mastodon daha progresif ögeleri dahil ederken çalışmalarına, Baroness 70'lere daha yakındır. Sludge kavramı bu iki grupla beraber bambaşka bir yere çekilmiştir. Baizley'in yeni ve deneysel işler yapan gruplara yaptığı sanatsal çalışmalar, dinleyiciyi bu grupları daha dikkatli dinlemeye itmiştir. Bunun gibi küçük sembollerin olması, sanatsal anlamda ortaya farklı işler koyan insanların da, zaman içinde nasıl bir değeri kendi çalışmalarına aktardığını göstermiştir. Sludge en modern haliyle, bir çok yenilikçi çalışmayı kendi içinde barındırabilmektedir. Bu iki sanatçıda olduğu gibi yapılan işler ise bu tarzın, deneyselliğe yakın olan tarafını kamçılamaktadır. Yeni fikirler her zaman önemli olmuştur. Bu iki sanatçı gibi sanatçılar olduğu sürece, görsel ve işitsel sanatlar, dinleyici için daha anlamlı olmaktadır.

11 Mayıs 2012 Cuma

Aaron Turner

Aaron Turner müzisyen, vocalist, grafik sanatçısı ve Hydra Head Records'un kurucusu. Kendisi daha çok Post-Metal grubu Isis'in gitaristi ve vocalisti olarak ön plana çıksa da, Old Man Gloom, Lotus Eaters ve Split Cranium gibi bir çok grubun ve projenin bir parçası.

New Mexico'da büyüdü ama daha sonra Boston'a okul, Isis ve Hydre Head Records yüzünden taşındı. Haziran 2003'de ise grup ve şirket işleri yüzünden Los Angeles, California'ya taşındı.

Müzikal projelerine ve Hydra Head'e ek olarak, Vacation Vinyl'nin de kurucuları arasında Los Angeles'ta. Secret Headquarters ismindeki yerel çizgi roman dükkanından etkilenerek, Turner Vacation'ı (1983'teki filmden de etkilenerek) Mark Thompson, David Ritchie and David Pifer ile 2009 şubatının sonlarına doğru kurdu.

Karısı Faith Coloccia ile beraber "SIGE" isminde başka bir plak şirketini 2011'in mart ayında kurdu . Bu şirket Coloccia ve Mamifferr adını taşıyan iki grubunun materyallerini dağıtmak üzere kuruldu.




Kişisel Hayatı

Aaron Turner Springfield, Massachusetts'te 1977 yılında Amerika'da dünyaya geldi. Turner küçükken ailesi New Mexico'ya taşındı ve Turner burada büyüdü. Annesi öğretmen ve babası yazardı. Turner yetişmesini, ailesinin yazar, sanatçı ve fotografçı arkadaşları tarafından, sanatsal olarak büyütülmüş olarak tanımlıyor. 12 yaşındayken marijuana içmeye başlamış ve o yıllarda New Mexico'da bu işe bulaşan çok fazla çocuk yoktu diyor. 17 yaşında punk rock gruplarının satışını posta ile yapan bir şirket kurmuş. Daha sonra Boston'a sanat okuluna gitmek için taşınmış. Bu okulun ismi School Of The Museum Of Fine Art'mış. Bu süreç devam ederken 1995 yılında müziğin içine tam olarak dahil olmuş. 1997 yılıyla beraber Hydre Head küçük ama saygı duyulan bir plak şirketi haline gelmiş. Turner erken dönemdeki çalışkanlığını, sıkılganlık ile motivasyon olarak tanımlıyor :

" New Mexico'da büyüdüm ve burada gençlerin ilgilendiği ya da endişelendiği çok fazla şey yoktu. Özellikle straight edge ( uyuşturucu, sigara, alkol ve siddet karsiti öğreti. Genelde hardcore gruplarina maledilmiştir.) ile ilgilenmeye başladığımda, artık uyuşturucu kullanmıyordum ve benim için cidden yapacak bir şey yoktu. Düşünüyorum da bu benim için en büyük sebepti ve üretmeye başlamıştım. Bir yandan da, asla sosyal bir insan olmamıştım. Bu yüzden benim sosyal hayatımdan çalınan bir zaman olmamıştı. Bu süreçte müzik benim hayatımın çok çok büyük bir kısmını oluşturmuştu. Bu sebepler yüzünden neden her şeyin daha erken başladığını anlayabiliyorum."

1997 - 99 civarında Turner, gelecek isi basisti ve kurucusu Jeff Caxide ile beraber yaşıyordu. Bu noktada Union Suit ve Hollomen ismindeki iki grubun da elemanı olmuştu. Isis 1997 yılında kurulmuştu. Bu iki arkadaşın doyumsuzluk ve üretkenliklerinin bir yansımasıydı. 2009'un ortalarında Turner Los Angeles'tan Seattle'a, kız arkadaşı Faith Colloccia ile taşındı. Aynı yılın eylül ayında evlendiler.






Ekipman

2007 yılında Isis'le beraber turlarken iki gitar kullanmaktaydı. 1976 Fender Telecaster Custom (black) ve 1976 Fender Telecaster Deluxe (brown). Efektleri ise VHT/Fryette Pitbull Ultra Lead ve two 4x12 Sunn cabinets ile halletmişti. Geçmişte Turner Gibson Les Paul Standard ve Sunn, Mesa Boogie, and Mackie amplifiers'de kullanmıştı. Isis'te çalarken, Turner ve gitarist arkadaşları, gitarlarını B-F#-B-E-G#-B sisteminde akort ettiler, daha güçlü ve ağır bir sound elde edebilmek için.




Sanat Çalışmaları

Turner'ın çalışmaları genelde soyut ve sürreal kavramları arasında yer almaktadır. Çalışmaları genelde fantastik yapılar ve yerler üzerinden gitmektedir. Albüm kapakları, konser afişleri ve diğer grafiksel çalışmaları, genelde heavy metal içinde çalışılan grafik yaklaşımından farklıdır. Bu yolda Turner'ın objeleri ve yaratıcı dizaynlarının mevcut ürünlerden daha farklı olduğunu görüyoruz.

Aşağıda bazı çalışmalarını görüyoruz. Hepsi bunla sınırlı değil elbette ama fikir edinmek açısından bir liste sadece :

     27 – Let the Light In
    5ive – 5ive, Telestic Disfracture
    Aereogramme – Seclusion
    Agoraphobic Nosebleed – PCP Torpedo, Frozen Corpse Stuffed with Dope
    A Life Once Lost – The Fourth Plague: Flies
    Beecher – Breaking the Fourth Wall
    Bloodlet – Entheogen
    Burst – Prey on Life
    Cable – Northern Failures
    Cave In – Antenna, Planets of Old, White Silence
    Cavity – Laid Insignificant
    Clouds – We Are Above You
    Coalesce – There is Nothing New Under the Sun
    Converge – Petitioning the Empty Sky,[n 1] When Forever Comes Crashing
    Craw – Bodies for Strontium 90
    The Dillinger Escape Plan – The Dillinger Escape Plan
    Drowningman – Drowningman Still Loves You
    The Dukes of Nothing – War & Wine
    Eugene Robinson – Fight
    Hematovore – Untitled
    The Hollomen – The Hollomen
    The Hope Conspiracy – demo
    Isis – Mosquito Control, The Red Sea, Sawblade, Celestial, SGNL>05, Oceanic, Live.01, Panopticon, Live.02, Oceanic Remixes and Reinterpretations, Live.03, Live.04, Clearing the Eye, In the Absence of Truth, Shades of the Swarm, "Not in Rivers, but in Drops", Wavering Radiant, Isis / Melvins
    James Plotkin's Atomsmasher – Atomsmasher
    Jesu – Silver, Lifeline, Conqueror, Jesu, Why Are We Not Perfect?
    Jodis – Secret House
    Johnny Truant – The Repercussions of a Badly Planned Suicide
    KEN mode – Mongrel
    Kid Kilowatt – Guitar Method
    Knut – Terraformer, Wonder
    Milligram – Hello Motherfucker
    Mistle Thrush – Drunk with You
    Neurosis – Sovereign
    Old Man Gloom – Meditations in B, Seminar II: The Holy Rites of Primitivism Regressionism
    Panic – Dying For It
    Pelican – Australasia, The Fire in Our Throats Will Beckon the Thaw, City of Echoes
    Premonitions of War – Left in Kowloon
    Rosetta – The Galilean Satellites
    Torche – Meanderthal
    Tusk – Get Ready
    Xasthur – All Reflections Drained
    Zozobra – Harmonic Tremors, Bird of Prey




Müzikal Etkileşimler

Turner Pink Floyd, King Crimson, Godflesh, Neurosis, Tool ve Led Zeppelin'in, Isis soundunu oluşturmada büyük etkenlerden olduklarını söylüyor. Buna rağmen Electronica ve Hip-Hop'ın sample oluşturma ve ritme odaklanma konusunu, ara sözlerde ve ambient pasajlarda etkilendiğini ekliyor. Bunun yanında Melvins, Jimi Hendrix, Swans, Björk, Beastie Boys, Oxbow, Earth ve Coil de dinliyor. Erken dönemlerde Metallica, Megadeth ve Slayer'ı da dinlediğini ve gitara yaklaşımını etkilediğini söylüyor. Bunlara ek olarak Black Sabbath'ın da kendini etkilediğini söylüyor.





Yer Aldığı Gruplar

 With Isis
Main article: Isis discography

    Mosquito Control (1998), Escape Artist Records
    The Red Sea (1999), Second Nature Recordings
    Sawblade (1999), Tortuga Recordings
    Isis / Pig Destroyer (2000) (Split with Pig Destroyer), Relapse Records
    Celestial (2000), Escape Artist Records
    SGNL>05 (2001), Neurot Recordings
    Oceanic (2002), Ipecac Recordings
    Panopticon (2004), Ipecac Recordings
    In the Fishtank 14 (2006) [Split with Aereogramme], Konkurrent
    In the Absence of Truth (2006), Ipecac Recordings
    Wavering Radiant (2009), Ipecac Recordings

With Greymachine

    "Vultures Descend" (2009), Hydra Head Records
    Disconnected (2009), Hydra Head Records

With Hollomen

    "Brand New Genius" [single] (1997), Hydra Head Records

With House of Low Culture

    Submarine Immersion Techniques Vol. 1 (2000), Crowd Control Activities
    Gettin' Sentimental [EP] (2002), Robotic Empire
    Edward's Lament (2003), Neurot Recordings
    Live from the House of Low Temperature! [EP] (2004), Hydra Head Records
    Chinatown Squalls [EP] (2007), En/Of
    "Uncrossing / Ice Mole" [Split EP with Mamiffer] (2010), Utech Records
    Lou Lou... In Tokyo [Split with Mamiffer and Merzbow] (2011), Sige
    "Perverted Scripture / Silent Night" [Split EP with Mamiffer] (2011), Sige
    Poisoned Soul (2011), Taiga Records/Sub Rosa

With Jodis

    Secret House (2009), Hydra Head Records

With Lotus Eaters

    Alienist on a Pale Horse [EP] (2001), Double H Noise Industries
    Mind Control for Infants (2002), Neurot Recordings
    Lotus Eaters [EP] (2002), Drone Records
    Wurmwulv (2007), Troubleman Unlimited Records

With Mamiffer

    Hirror Enniffer (2008), Hydra Head Records
    "Uncrossing / Ice Mole" [Split EP with House of Low Culture] (2010), Utech Records
    Lou Lou... In Tokyo [Split with House of Low Culture and Merzbow] (2011), Sige
    "Perverted Scripture / Silent Night" [Split EP with House of Low Culture] (2011), Sige
    Mare Descendrii (2011), Sige
    "Bless Them That Curse You" [Collaboration LP with Locrian] (2012), Sige

With Old Man Gloom

    Meditations in B (1999), Tortuga Recordings
    Seminar II: The Holy Rites of Primitivism Regressionism (2001), Tortuga Recordings
    Seminar III: Zozobra (2001), Tortuga Recordings
    Christmas Eve I and II + 6 [EP] (2003), Tortuga Recordings
    Christmas (2004), Tortuga Recordings
    "NO" (2012), Tortuga Recordings

With Ringfinger

    Decimal (2007), Little Black Cloud Records

With Split Cranium

    "Sceptres To Rust" 7-inch (2012), Self Released
    "Split Cranium" (2012), Hydra Head

With Twilight

    Monument to Time End (2010), Southern Lord Records

With Unionsuit

    Demo tape (1996), Hydra Head Records
    Accidents Happened [EP] (1997), Second Nature Recordings



Kaynak: Wikipedia

8 Mayıs 2012 Salı

A Beautiful Mind

Bu filmi kısa düzlemler içinde tanımlamak gerçekten zor. Derinliği o kadar fazla ki, özdeşleşen karakterlerin yansımalarının ne kadar dikkat çekici olduğu gerçeğini anlatmak bile bir o kadar zor. Film John Nash'in hayatının ilk yıllarını konu alarak, bilime ve çalışma temposuna atıf olarak başlıyor. Sıkı bir çalışma ve yeni fikirlerin sıyrılmak için ne kadar gerekli olduğu vurgusu üzerinde ilerliyor. Amerikan eğitim sisteminin ve soğuk savaşın yansımalarını görmek, her detayda mümkün. John'un asosyalliği ve bilim dünyasında gelişen arkadaşlık kavramı üzerinde, tekrar eden bir döngü var. John hayatının bu yıllarında derslerden uzak, yeni bir sıçrama tahtası bulmak üzerinde zaman harcıyor. Hayalleri ve asosyalliği birleşince, hastalığının ilk yıllarda nasıl şekillendiğini daha net anlıyoruz.




Bar ortamında hem içip, hem çalışarak geçen zamanın detayları içinde filizlenen yeni bir fikir yani oyun teorisinin katmanlı yüzeyi diyelim, ilk kez arz-ı endam ediyor. John'un aklına gelen parlak fikir, uzun zamanını alsa da, sonunda beklediği yere doğru evriliyor ve istediği işi alıyor. Çalışmalarının bir kısmı içinde Pentagonla alakalı detayları görebiliyoruz ve dipsiz kuyu o sırada açılıyor. John hem aşkı yaşarken, diğer tarafta şizofrenik hayalleri katmanlı hale geliyor. Sistematik şekilde ilerleyen kurguda, aşkı bulan adam ve karmaşık işlerdeki dahi aynı karelerde görülebiliyor. Karısı hayatını bu adama adıyor. Gerçek dünyaya döndüğümüzde, Jon'un hayatında Alicia gerçekten fedakar bir kadın. Filmin ilerleyişi ve içeriğine baktığımız zaman detayların ve renklerin nasıl ahenk içinde dolandığını da görebiliyoruz.

Zamanla hastlığı ilerleyen John, bir anda kendisini gerçek dünya ve hayaller arasında buluyor. Çocuğu daha yeni doğmuş, hayaller ile beslenen bir beyin ve mükemmel işler. John Nash hayatının bu çalkantılı döneminde bile çalışmaya ara vermiyor. Matematiği kesinlik ve sanat olarak ifade etmesi de, olayları kendi bakış açısında nasıl değerlendirdiğini de bize gösteriyor. Filmin ilerleyen bölümleri şizofreninin yıkıcı etkisi, aile hayatı, kadın, koca, anne, baba ve çocuk kavramlarının belirli zorluklar üzerinden nasıl yürüdüğünü bize net olarak anlatıyor. John hayatının bu çalkantılı döneminde, bir şeylerden uzaklaşmak yerine daha fazla çalışmayı ve odaklanmayı tercih ediyor. Bunun bir problem olduğunu ve kendisinin problem çözdüğünü, detaya girmeden net bir şekilde ifade ediyor. Sıkıntılar azalırken ya da çoğalırken, eski arkadaşlara dönüş karşımıza çıkıyor. John kendisini kaybetmiş olarak görürken, aslında bu oyun içinde kazananın olmaması, John'un oyun teorisine getirdiği bakış açısına selam durur nitelikte. Şizofrenik hayalleri hayatını orada da bırakmıyor. Zaman geçtikce John hayatını nasıl yaşaması gerektiğini öğrenirken, izleyiciye de farklı çalışan bir beyinin hangi sıkıntılar ile yüzleşebileceğini gösteriyor.




Final sahnesi 1994 yılında alınan Nobel ödülü ile taçlandırılıyor. Aşka ve sevdiği kadına ithaf olunan bu durum, filmdeki en keyifli detaylar arasında.Filmin katmanlı yapısına baktığımız zaman John Nash'in hangi süreçlerden nereye geldiğini daha net görebiliyoruz. Filmdeki zorluk ve başarı, bunun hayaller ve sesler ile bütünleşmesi gibi karmaşık olan ve şizofreniye özgü bocalamaların, doğrusal olarak seyirciye aktarıldığını görüyoruz. Film bir şizofreni anlatsa da, katmanlı bir düşünce sistematiğine sahip bir dehanın nasıl baktığına dair izleri, göz kırparcasına seyirciye bırakıyor. Başlangıçlara, sonlara, hassas detaylara girmeden bu filmi izah etmek zor aslında. Spoiler uyarısı vermeden bunu anlatmakta gerçekten zor.

Oyun Teorisine John Nash'in kattığı bakış açısı modern ekonomiyi temelinden değiştirdi. Sosyoloji, siyaset, ekonomi, biyoloji anlamında katmanlı bir yol açtı. Belki böyle olacağını John bile düşünmemişti ama bilgi akışı bazen bizim tahmin ettiğimizden çok daha karmaşık, çok daha farklı olabiliyor. Olayların içindeki katmanlı yapılara baktığımız zaman, Oyun teorisini hayatın her alanında görebiliyoruz. Bunu anlamak ya da reddetmek, elbette bizim seçimlerimiz arasında. Hayata adım atılan her gün yeni bir seçim olduğuna göre, John açtığı yol ile karmaşık olan hayatlarımızı biraz daha anlaşılabilir hale getiriyor. Beklentileri çok üstte tutmadan, hayatın bir ucunu yakalamak belki de herkesin menfaatine olan tek yoldur. Oyun teorisini ele alırsak bu yolların birden fazla olduğunu daha net görebiliyoruz. Bunu idrak etmek ya da görmezden gelmek, en başta şekillenen karar verme mekanizmasının tam ortasında duruyor. İnsanı tanımlamak ya da matematiksel olarak ifade etmek şu an için imkansız gözükse de, yapay zeka kavramında bile John Nash'in bir iki sözünün neleri değiştirdiğini görmek bile çok şaşırtıcı. Her gün yeni bir gün ve her gün yeni bir başlangıcı tanımlıyor.

1 Mayıs 2012 Salı

basit yapılar

Hayatın içindeki detaylara baktığımızda, insani ilişkilerde bir sürü teknik sorunla karşılaşırız. Birilerinin yaklaşımı huzuru doğururken, birilerinin yaklaşımı da insanı bir çok alanda huzursuz etmektedir. İnsiyatif kullanmadan kurallara uymak ciddi problemler doğurur. İnsiyatif ise sosyal dengeler arasında sürekli el değiştiren bir yaklaşımıu da içinde barındırmaktadır. Kafamızın karışık olduğu zamanlarda bu detaylar daha fazla ön plana çıkar. Katmanlı olarak sosyal ilişkileri irdeleyemeyiz çünkü zafiyet kendi içimizden yayılmaktadır.

Çevreyi gözlemlemeye başladığımızda, içgüdüsel olarak mevcut durumu ya da statüyü anlayabiliriz. Üzerine çıkmak çok da kolay değildir. Sarmal yapılar içinde yerine göre mantıklı, yerine göre tutarsız yaklaşımları içinde barındırır. Egomuzun yansımaları gibi görsek bile aslında tamamen içgüdüsel izdüşümleri olan söylencelerdir. Söylenceler dedim çünkü içindeki gerçeklik sadece bizim bireyselliğimizle ilgilidir. Altını üstünü doldurmak için bir sürü kelime sarfedebiliriz ama yeterli ve gerekli olan "ben" dir.

Alt benlik - Üst benlik çatışmalarını bu mevzuya ister istemez dahil edebiliriz. Karmaşık olan aslında en basit olandır tamgası üzerinden kavrayışımızı artırabiliriz. Katmanlı olan modellemelerde karşımıza çıkan en basit sorun, nereden başlamak? sorusuna cevap vermektir. Bu soru aslında kendi içinde bir sürü parçaya bölünse bile "basit" olan işlevseldir mantığı, çoğu zaman gerçeğe en yakın olan senaryoyu oluşturur. Bakış açılarımızın şekillenmesinde deneyimler önemli yer tutar. Deneyimin içinde barınan doku ise aslında fevri yaklaşımlarımızın, bu dünyada nasıl yer bulduğu ile doğru orantılıdır. Kavramların çoğunun içi boşalsa da, yaklaşımlarımızın keskinliği bir yere ulaşmaktadır.

Uzay - Zaman sürekliliğinde gerçekleşmesi gereken şeyler gerçekleşir. İzole bir bakış açısındaki detaylar, katmanlı sosyal yapının dışında bir dünyayı ortaya çıkarmaktadır. Bu dünyada olan öznel yaklaşımların, gerçek dünya içinde de doğrusal karşılıkları vardır. Basit haliyle düşündüğün sosyal detaylar, hayatın içinde her zaman yer bulmaz. Bulması da beklenemez aslında. Sadece bitkinlik başgösterdiğinde, sığınılacak karartılardan bazıları bunlara dahildir.