kurbağa sesleri ve karanlık. etrafta dolaşmaya başladıktan sonra nerede olduğunu anlamadı. boğuk bir hava ve sis etrafı kaplamaya başlamıştı. suyun kenarında olduğunu hatırladı. buraya nasıl geldiği hakkında bir fikri yoktu. suyun sesini duyabiliyordu. uzaklardan gelen hafif bir ses ve sis. kafası karışmıştı ve üzerinde hafif bir korku vardı. nasıl kavraması gerektiği hakkında bir fikri yoktu. uzaklardan gelen insan seslerini duyabiliyordu ama aradaki çığlıkları anlaması biraz zamanını aldı. sakince kalmaya çalıştı. korkular etrafını sararken. rüya olduğunu düşünmek istedi ve yeniden uyumayı denedi ama uyku belki de bu diyarlara en uzak rahatlık ifadelerinden biriydi. yürüdükçe ayağına ölü balıklar çarpıyordu. bazılarının hala yaşamak için şırpındıklarını gördü. yüzgeçleri normalden daha büyük olan bu balıkların dudaklarında tek bir şey vardı, " yaşamak". herkes gibi onlar da yaşamak için nefes almaya çalışıyorlardı ama bu bozkır olarak algıladığı yerde balık ve deniz sesini anlamadan, yaşamlarının anlamları hakkında fikir yürütecek durumda değildi.
karanlığa doğru sessizce ilerledi. etrafta bir sopa aradı ama bitki bile yetişmeyen bir yerde sopayı bulmak bile anlamsızdı. neden sopa? kendini korumak için elbette. neye karşı? bir fikri yoktu. sadece korku etrafını sarmaya başlamıştı. anlatılan hgikayeleri düşündü. kaçırılmış olanların hikayelerini. kendisi dayanabilecek güçteydi. eğer yaşamına karşı bir tehdit algılarsa kafasında şekillenen düşüncenin altında ezildi. "öldürmek". öldürebilir miydi? kendini savunmak adına ya da bu yerden kurtulmak adına. sisi bir çığlık böldü. onun sesini haykırıyordu. murad etmekten gelen ismi neden korkutuyordu şimdi kendisini. oysa hayatında kötülüğe karşı bir direnç geliştirmemişti. hayalleri ve geleceği kavramak için güzel düşünceler geliştirmişti. adalet miydi? herkesin bu durumda sorabileceği en mantıklı bir kaç sorudan birini soruyordu artık. düşüncelerinden uzaklaştıkça, içgüdüleri kendine yön vermeye başlamıştı. sadece tek bir şeye kanalize olmak. "yaşamak". neden bu kadar anlamlı geliyordu? ölmek ile yaşamak arasında nasıl keskin bir çizgi vardı? korkular bir insanı nasıl hayata bağlardıç durdu düşündü. elinde kendini savunacak hiç bir şey yoktu. ilkel zamanları hatırladı.. tırnakları, dişleri, yumrukları ve daha fazla kullanılabilecek bir sürü şey bedeninde gizliydi. tek bir soru vardı, yaşamak için neler yapılabilir? korkularının azaldığını düşünürken etrafta köpek sesleri yankılanmaya başladı. durumu tam olarak kavramaıyor ve sürekli aynı düşün içinde sıkışmış gibi hissediyordu. ağır bir sis, korkular, bilmediği bir mekan ve yaşama isteği. üzerinde kalın kıyafetleri yoktu. gecenin karanlığı ve sis üzerine düşerken, soğuğu hissetti. bir an durdu ve anlamaya çalıştı. sisten başka bir şey yoktu. karanlık ve yalnızlık. insan hayatının büyük bölümü karanlık ve yalşnızlık ile geçerken, kendisi bunu daha önce hiç farketmediğini anladı.
aşklar yaşamıştı. onu seven insanlar vardı. babası erken ölmüştü ama annesi ve kardeşi vardı. belki de onlar için yaşamalıydı. düğşündükçe karanlık üzerine daha fazla çökmeye başladı. eski düşlerini hatırladı. doktor olmak herkes için zordu belki ama onun için herkesten kolaydı. cebinde bir şey farketti. tükenmez bir kalem vardı. bunu yaşamak için bir araç haline getirebilir miydi? kurtulabilir miydi? doktor olmak isterken öldürebilir miydi? hayati organlar ve kan akışı hakkında yeterince bilgi vardı kafasında ama düşünceleri netleşmeiyordu. sadece sessizlik vardı. düşündükçe daha derinlere indiğini farketti. soğuk kafasını karıştırıyordu ve korkular. yaşamayı gerçekten hak ediyor muydu? köpek sesleri biraz daha yaklaşmaya başladı. köpeklerden neden korkarız? insan olarak fiziksel anlamda onları durduracak güç yok muydu? bunlar bedeninde tamamen tasarımın öldürme tarafında yeniden şekilleniyordu.
sis aralanmaya başladı. birinin gülerek murad diye seslendiğini duydu. kafası karışmış, korkmuş durumu anlamaya çalışıyordu. karşısında 35 yaşlarında evsiz, hayata dair kaybedeceği bir şey olmayan bir adam belirdi. ismini biliyordu. elinde kalın bir pala tutuyordu. teelvizyonda afrikadaki kabilelerin savaşlarında kullanılan bir alet olarak kafasına kazınmıştı. sakallı, evsiz ve korkularından sıyrılmış bu adamın elinde bu ne arıyordu. burda ne işi vardı ve adını nerden biliyordu. adrenalin yükselmeye başladı. vücudunun dikleştiğini, hissetti. ölüm ve yaşam eskiden sormadığı sorular, kafasında dönmeye başlamıştı. soğuk ve palanın keskinliği.adam gülerek murada şunları söyledi "bu gece son, sen ve ben aramızda çözeceğiz bu işi". muradın korkuları artmıştı. anlamsız cümleler duyduğu, korkularını besleyen evsiz bir adam ve ıssız bir yerde kendini savunabileceği tek alet tükenmez kalem miydi? ölüm bu kadar yakından hissedilmemişti. korkuları artmıştı ama adama soracağı teks oruyu soramadı " neden?"
adam delirmiş miydi? sis üzerine çökerken, gülümseyen bir ağız ve bir kaç çürük diş mi görüyordu? sona yaklaşırken, dua etmek bile aklına gelmemişti. kafasındaki tek şey kurtulmaktı. belki o kadar didar değildi, belki korkmuştu, belki sadece adrenalin odaklanmasını ve sonu engelleyen tek şey, adamla aralarında bir palanın hamle mesafesi kadar keskinliğini koruyordu. bir insan neden birini öldürmek için pala kullansın? çok acımasız değil miydi?
duyduğu sesler artık sadece kesilen etler ve palanın çıkardığı ince seslerdi. kan etrafa yayılırken, muradın aklından tek şey geçiyordu "neden?". adam işini yavaşca hallediyordu. gökyüzü dahil her yer kan olmuştu ama murad ölmemişti. ölemiyordu belki de. saatlerce kesik seslerini duydu, inanılmaz acılar vücuduna ve beynine yayılırken, etrafa baktı köpeklerde ve sisten eser yoktu. bedenini kontrol etti. hala canlıydı. palanın kanla bütünleşmesini kafasında yeniden yaşarken, nasıl tekrar canlanmış olabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. aklına cehennnem senaryoları gelmeye başladı. anlattıkları gibi yeniden canlaıp, yıllarca sürecek bir işkence mi başlamıştı? gereçkten o kadar kötü bir adam mıydı? kan tadı yeniden ağzına yayılırken, kör, kanatsız garip yaratıkların etrafta dolaştıklarıı farketti. zebaniler ya da melekler, cehennem de olduğuna kanaat getirip, hayatındaki iancı sprguladı. bunu gerçekten hak etmişmiydi? kafasında sorular ve hissettiğini acının son yansımalarını kafasında tekrar ederken, yeniden nefes aldı.
uyandığında yatağında olduğunu gördü ve güneş odayı doldurmaya yeni başlamıştı. rüya olamayacak kadar gerçek hissederken her şeyi, rüya mıydı gereçkten? bilincaltında yatan şeyler onu neden bu kadar rahatsız etmişti. dün gece hastanede nöbetciydi, daha stajını yeni bitirmişti. doktor olmak için daha fazla çalışması gerektiğini hatırlamıştı. sonra hayal meyal hastanenin kapısına gelen evsiz adamı hatırladı. kucağında karısı ve tek istediği karısına yardım etmeleriydi. sigortası ve parası yoktu. hocası ile tartıştıklarını hatırladı. herkes bu adama pislikmiş ya da yokedilmesi gereken biriymiş gibi davranıyordu. herkes ondan güçlüydü. kollarında ölen karısı vardı. kimsenin umrumda olmazdı zaten. evsiz bir adam ve kollarında karısı. kim neden umursasın? bir pislik daha eksilmişti.
giyindi ve hastaneye gitti. kafasından bu korkunç rüyayı atmaya çalışıyordu. aklıda şu vardı " hocasıyla konuşsa belki o adamın karısını kurtarabilirdi." murad bunu seçmedi. o sadece bir stajerdi ve ne yapabilirdi ki? korkularını ve sisi hatırladı. hayat kurtarmak için doktor olmayı seçmişti ama parası olmadığı için bir adamın karısının ölümünü izlemişti. kafasında adaleti sorguladı ama şunu hatırladı. bu herkesin başıana gelebilirdi. sigortasıonı yaptırsaydı diye düşündü. onun suçu yoktu. sigortası olmayan bir adam zor durumlarda kalabilirdi. kimsenin evsiz ve parasız birisi olduğu, elinde güç olmadığı aklına gelmedi. herkes üstündü ama o adamın parası yoktu ve karısı bu hayata ait değildi. hastane, sistem, murad onu öldüren bunlardı belki de.
muradın son gördüğü şey, yoldan çıkan bir kamyonun üzerine gelirken ki görüntüsü oldu. tüm sesler kesildikten sonra muradın ağzı kanla dolmuştu. mırıldanmaya çalışıyordu, belki de kurtarın demek istiyordu. sona yaklaştığında ne pala vardı, ne köpek sesleri, ne de o evsiz adamın gülüşü, sadece karanlık vardı. muradın belki de aklından geçen son düşünce şuydu "belki de hak etmişti". belki muradın o gün ölmesi gerekiyordu, belki evsiz adamın karısını kurtarmadığı için bunları yaşamıştı, ne olduğunun çok da bir anlamı yoktu. sadece "ölüm" vardı.
21 Şubat 2012 Salı
18 Şubat 2012 Cumartesi
olabilirlik
karanlıkta kalan yanlarımız vardır. hayatın içinde ama bir sürü zaman içinde dışında geçirdiğimiz anlar vardır. bir bütünlük oluşmadıktan sonra, hayatın içindekileri de kavramak bu ölçeklerde zor olacaktır. bakış açımız ne kadar değişirse, bizim algıladığımız dünya da o ölçeklerde değişecektir. düşüncelerimizin bir sırası olmadığı gibi güzellik ve kötülük algımızın da sınırları yoktur. hayatı neden kötü anlar üzerinden kurgularız? neden ihtiyaçlarımızı tam olarak idrak etmeden olayları anlamlandırmaya çalışırız? bir çok soru gibi bunlar da muallakta kalan dengeler içinde kendilerini göstermektedir.
kararsızlık bizim sanırım en büyük düşmanlarımızdan bir tanesidir. kafamızın içinde dönen onca projeden sonra neyi yapacağımıza dair elimizdeki imkanlar sınırlıdır. yapmamız gereken şeyler belli olsa bile, kafamızı karıştıran bir sürü şey vardır. dengeleri kavramakta bazen zorlanırız. bir bütünlük arıyorsak en baştaki algılarımız ölçüsünde, durumları idrak edebilmemiz de bazen bu ölçekte bizi zorlamaktadır.
kafamızın karışıklığını giderdikten sonra, odaklanacağımız şeyler için efor sarfetme kısmı kalmaktadır. düşüncelerimizi netleştirdikten sonra anlamlı olan şeylerin önceliği de değişmektedir. biraz daha zaman ve küçük bir eforla hayatın içinde adım attığımız yerleri daha net görebiliriz. bazı şeyler tesadüfi gibi gözükse de, aslında aldığımız kararlar ile doğru orantılı olarak ilerler. bir bütünlük her zaman aradığımız şeylerden bir tanesidir. arkasından şu soru geliyor aslında; kendimizi ne kadar hazırladık? ve bunun için ne kadar zaman harcadık?
bu sorular kafamızı belki ilk etapta karıştıracaklardır ama sonrasında netliği sağladıktan sonra önümüzdekileri görememiz de bu ölçeklerde azalmaktadır. adım attıktan sonra devam edeceğimiz yollar gözlerimizin önünde açılmaktadır. nefes almak gibi. ondan sonrası belki de en kolay aşamadır. geriye tek bir şey kalmaktadır, sadece çalışmak.
düşüncelerdeki netliği sağladıktan sonra döngülere girmeden, yapmamız gereken şey "an" ı adam gibi değerlendirmektir. geçmiş ve gelecek arasında gidip gelmelerden sıkılanlar için bu söylediklerim aslında çok çok daha anlamlı gelebilir. yapacağımız şeyler "an" içinde şekillenir. düşünceler "an" içinde olgunlaşmaya başlar ve bizi biz yapan şeyler arasına girer. elimizdekiler ve kullanabileceğimiz imkanlar, gözümüzün önünde net bir şekilde belirmeye başlar. yapmamız gereke tek şey, en başından beri yapmadığımız şeydir aslında, sadece " çalışmak". bunu gerçekleştirdikten sonra elimizdekiler daha fazla anlamlı hale gelecektir. daha sağlıklı düşünceler ile kabuğumuzdan dışarı sıyrılabiliriz.
tek yapmamız gereke şey daha fazla çalışmak ve daha fazla odaklanmak aslında. kendimize zaman ayırmayacak mıyız? elbette ayıracağız. dengeleri zaman içinde daha net görmeye başlayıp, sarfettiğimiz eforun anlamlı olduğunu kavrayabiliriz. düşündüklerimizin belirli kalıplar halinde gerçekleşiyor olduğunu görmekte, bize daha fazla haz verecektir. imkanları kullanmak bir anlamda böyle bir şey. kendimizi daha rahat ve ferahlamış olarak görebiliriz. olması gereken şey de belki de budur. sadece biraz daha netlik ve daha fazla çalışma. sözler kendimize söylediklerimizdir. sözlerin bir anlamı var ise karşımızdaki insanın bunları duymasıdır. eğer aynı döngülerde sıkışıp kaldıysak, anlamlı olanın ne olduğunu daha net görebilmeliyiz. konuşmak, paylaşmak, düşünmek... bunların heposi en başından beri ihtiyacımız olan şeyler. bunlardan arta kalan şey ise odaklanmak. odaklandığımız zaman sesimizin daha gür çıktığını daha iyi anlarız. içimizdeki huzuru arıyorsak, bunun içinde nelere ihtiyaç duyduğuımuzu da kavrıyorsak, o zaman geriye tek bir şey kalıyor "daha fazla düşünce".
sistematik olduktan sonra karşımıza çıkan zorlukları daha net aşabiliriz. eğer problemlerden hoşlanıyorsak, bu hayatın içinde doğru yerdeyiz. geriye kalan tek şey odaklanmak. bunu becerdikten sonra geriye kalan şeyler "bizi tanımlamaktadır". eğer bizi tam olarak tanımlayan düşüncelere ulaşmışsak, kolaya kaçmak yerine daha fazla odaklanıp, işlevsel olan şeyleri daha net görebiliriz. sistemler belki de hayatımızı daha verimli yaşamak ve tasarlamak anlamında elimizde olan en güçlü araçlardan bir tanesidir. eğer gerçekten mücadele etmek istiyorsak yapmamız gerekenleri zaten biliyoruzdur. huzur bulmak için daha fazla çalışma ve daha fazla umut...
kararsızlık bizim sanırım en büyük düşmanlarımızdan bir tanesidir. kafamızın içinde dönen onca projeden sonra neyi yapacağımıza dair elimizdeki imkanlar sınırlıdır. yapmamız gereken şeyler belli olsa bile, kafamızı karıştıran bir sürü şey vardır. dengeleri kavramakta bazen zorlanırız. bir bütünlük arıyorsak en baştaki algılarımız ölçüsünde, durumları idrak edebilmemiz de bazen bu ölçekte bizi zorlamaktadır.
kafamızın karışıklığını giderdikten sonra, odaklanacağımız şeyler için efor sarfetme kısmı kalmaktadır. düşüncelerimizi netleştirdikten sonra anlamlı olan şeylerin önceliği de değişmektedir. biraz daha zaman ve küçük bir eforla hayatın içinde adım attığımız yerleri daha net görebiliriz. bazı şeyler tesadüfi gibi gözükse de, aslında aldığımız kararlar ile doğru orantılı olarak ilerler. bir bütünlük her zaman aradığımız şeylerden bir tanesidir. arkasından şu soru geliyor aslında; kendimizi ne kadar hazırladık? ve bunun için ne kadar zaman harcadık?
bu sorular kafamızı belki ilk etapta karıştıracaklardır ama sonrasında netliği sağladıktan sonra önümüzdekileri görememiz de bu ölçeklerde azalmaktadır. adım attıktan sonra devam edeceğimiz yollar gözlerimizin önünde açılmaktadır. nefes almak gibi. ondan sonrası belki de en kolay aşamadır. geriye tek bir şey kalmaktadır, sadece çalışmak.
düşüncelerdeki netliği sağladıktan sonra döngülere girmeden, yapmamız gereken şey "an" ı adam gibi değerlendirmektir. geçmiş ve gelecek arasında gidip gelmelerden sıkılanlar için bu söylediklerim aslında çok çok daha anlamlı gelebilir. yapacağımız şeyler "an" içinde şekillenir. düşünceler "an" içinde olgunlaşmaya başlar ve bizi biz yapan şeyler arasına girer. elimizdekiler ve kullanabileceğimiz imkanlar, gözümüzün önünde net bir şekilde belirmeye başlar. yapmamız gereke tek şey, en başından beri yapmadığımız şeydir aslında, sadece " çalışmak". bunu gerçekleştirdikten sonra elimizdekiler daha fazla anlamlı hale gelecektir. daha sağlıklı düşünceler ile kabuğumuzdan dışarı sıyrılabiliriz.
tek yapmamız gereke şey daha fazla çalışmak ve daha fazla odaklanmak aslında. kendimize zaman ayırmayacak mıyız? elbette ayıracağız. dengeleri zaman içinde daha net görmeye başlayıp, sarfettiğimiz eforun anlamlı olduğunu kavrayabiliriz. düşündüklerimizin belirli kalıplar halinde gerçekleşiyor olduğunu görmekte, bize daha fazla haz verecektir. imkanları kullanmak bir anlamda böyle bir şey. kendimizi daha rahat ve ferahlamış olarak görebiliriz. olması gereken şey de belki de budur. sadece biraz daha netlik ve daha fazla çalışma. sözler kendimize söylediklerimizdir. sözlerin bir anlamı var ise karşımızdaki insanın bunları duymasıdır. eğer aynı döngülerde sıkışıp kaldıysak, anlamlı olanın ne olduğunu daha net görebilmeliyiz. konuşmak, paylaşmak, düşünmek... bunların heposi en başından beri ihtiyacımız olan şeyler. bunlardan arta kalan şey ise odaklanmak. odaklandığımız zaman sesimizin daha gür çıktığını daha iyi anlarız. içimizdeki huzuru arıyorsak, bunun içinde nelere ihtiyaç duyduğuımuzu da kavrıyorsak, o zaman geriye tek bir şey kalıyor "daha fazla düşünce".
sistematik olduktan sonra karşımıza çıkan zorlukları daha net aşabiliriz. eğer problemlerden hoşlanıyorsak, bu hayatın içinde doğru yerdeyiz. geriye kalan tek şey odaklanmak. bunu becerdikten sonra geriye kalan şeyler "bizi tanımlamaktadır". eğer bizi tam olarak tanımlayan düşüncelere ulaşmışsak, kolaya kaçmak yerine daha fazla odaklanıp, işlevsel olan şeyleri daha net görebiliriz. sistemler belki de hayatımızı daha verimli yaşamak ve tasarlamak anlamında elimizde olan en güçlü araçlardan bir tanesidir. eğer gerçekten mücadele etmek istiyorsak yapmamız gerekenleri zaten biliyoruzdur. huzur bulmak için daha fazla çalışma ve daha fazla umut...
Etiketler:
çalışma,
mücadele.,
odaklanma,
olabilirlik
17 Şubat 2012 Cuma
hayata dair küçük izler
boş boş durduktan sonra insanın aklına bir sürü şey geliyor. nereden başladığının da bir anlamı yok aslında sadece sürüp, devam edebilmesi bir şeyi anlatıyor. zamanın içinde kendimizi kaybettiğimiz ve korktuğumuz bir sürü alan var. neden korkarız? neden kaybederiz? neden işler beklediğimiz gibi gitmez? bu aslında bir mücadeleyi tanımlıyor. problem çözmekten hoşlanır mısınız? eğer sorunu cevabı "evet" ise o zaman karşımızda hayat denen macera var.
sürekli değişen, sürekli gelişen ve kendi ritüelini oluşturan bir döngünün içindeyiz aslında. nasıl başladığını bilmiyoruz sadece nasıl devam etmesi gerektiğine dair düşünceler var etrafımızda. yolumuzu bulmakla alakalı biraz da. eğer mücadeleye devam ediyorsak ve çözümler arıyorsak hala, o hayatın gerçekten bir anlamı var. dinlediğimiz şeyler, okuduklarımız, kurduğumuz düşler... bizi etrafımıza ve sevdiklerimize bağlayan şeyler temelde bunlar aslında.
kurguların bir önemi yok, korkularında. hayat bir şekilde devam ediyoırsa ve çözülmesi gereken şeyler var ise, o zaman yeniden nefes almalıyız. en güçlü şekilde kendimizi yeniden tanımlayabilmeliyiz. soruları sorup, cevaplarına ulaşmalı ve yolumuza devam etmeliyiz. her döngünün bir başlangıcı olduğu gibi, bir sonu da var hayatın içinde. bazen sadece geride bırakmak gerekiyor. eğer geride bırakmaksak yaşadığımız sıkıntıları, o zaman daha şiddetli bir şekilde bizi sarmaya başlıyorlar.
korkularımızdan sıyrılmalıyız. bizi sıkıntıya sokan ve amaçsız hale getiren şeyler bu korkular. hayata dair, geleceğe dair, düşündüklerimize dair korkular eğer bizi sarmaya başlamışsa, o zaman üretmekte ve düşünmekte zorlanırız. hayat dair çözümler var ise ki var, sadece doğru yerlere bakmayı öğrenmemiz gerekiyor. en başından beri devam eden bir mücadele, bir anlamda problemleri çözme oyunu. dikkatli bakmalıyız. kendimizi tam olarak oyuna adapte edebilmeliyiz.
toparlanma, ayağa kalkma ve yeniden yapılanma zamanı. düşündüklerimizi katmanlı olarak değiştirebiliriz. sadece nerden başlamamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. katmanlı olarak hayatı kategorize edebilirsek ve düşüncelerimize, korkularımızdan önce söz geçirmeye başlarsak, işte o zaman beklediğimiz şeye daha kolay ulaşıcaz. başarılar önemlidir hayatın içinde. motivasyonu artırmak istiyorsak küçük hedefler ve küçük başarılar koymayı bilmeliyiz.
katmanlı olarak düşüncelerimizi değiştirirken, kendimize ait bir sistem oluşturmamız gerekir. bu sistemler gerek saman kağıtlar üzerine yazılmış olsun, gerek a-4 lere, gerekse kafamıza, farketmediği tek nokta bize motivasyon sağlamak için araç olduklarıdır. düşüncelerimiz geliştikçe hayat dair ne yapmamız gerektiğini de daha kolay idrak edebiliriz. anladığımız şeyler bir süre sonra bize yol gösteren şeyler haline gelecektir.
sürekli kafa yoracak ve gün içinde bizi meşgul edecek alışkanlıklar edinmemiz, düşüncenin sürekliliğini sağlamak adına, bir basamak daha yukarıya taşıyacaktır.netleştikçe kafamızdaki düşüncelerin sistemli hale geldiklerini daha net şekilde anlayabiliriz. mücadele eğer her alanda devam edecekse ve bir başlangıç arıyorsak, basit sistemler ve basit düzenler üzerinden çalışmaya başlayabiliriz. basitliğin anlamsız olmadığı belki de tek yer, düşüncelerimizin şekillendiği ve düzene girdiği beyin kıvrımlarımızıdır.
düşündükçe ve yolumuzu bulmanın arayışı içindeyken daha fazla kendimiz olabiliriz. her insanın içinde farklı potansiyeller ve farklı kavrayış düzeyleri bulunmaktadır. bunları daha net kavradıkça elimizdekilerin kıymeti de daha fazla olacaktır. hepimizin aradığı taze başlangıçlar değil mi? eğer bir başlangıç arıyorsak ilk harfi yazmak ya da ilk cümleyi okumakta, arayışımız içinde bizi kendimiz yapan değerleri birbirine bağlayacaktır.
biraz daha umut, biraz daha hayal ve daha fazla çalışma. bizi biz gibi hissettiren şeyleri tanımlarken, kendimizi daha yakından anlayabiliriz ve içimizde saklanan bilgilere daha kolay ulaşabiliriz. daha fazla çalışmak ve daha fazla umut işlerimizi biraz daha kolay hal getirecektir. zamanı iyi değerlendirdikten sonra daha fazla kendimiz olabiliriz. kendimiz oldukça başarıya daha fazla yaklaşır ve işlerin daha kolay yürüdüğünü görebiliriz.
sürekli değişen, sürekli gelişen ve kendi ritüelini oluşturan bir döngünün içindeyiz aslında. nasıl başladığını bilmiyoruz sadece nasıl devam etmesi gerektiğine dair düşünceler var etrafımızda. yolumuzu bulmakla alakalı biraz da. eğer mücadeleye devam ediyorsak ve çözümler arıyorsak hala, o hayatın gerçekten bir anlamı var. dinlediğimiz şeyler, okuduklarımız, kurduğumuz düşler... bizi etrafımıza ve sevdiklerimize bağlayan şeyler temelde bunlar aslında.
kurguların bir önemi yok, korkularında. hayat bir şekilde devam ediyoırsa ve çözülmesi gereken şeyler var ise, o zaman yeniden nefes almalıyız. en güçlü şekilde kendimizi yeniden tanımlayabilmeliyiz. soruları sorup, cevaplarına ulaşmalı ve yolumuza devam etmeliyiz. her döngünün bir başlangıcı olduğu gibi, bir sonu da var hayatın içinde. bazen sadece geride bırakmak gerekiyor. eğer geride bırakmaksak yaşadığımız sıkıntıları, o zaman daha şiddetli bir şekilde bizi sarmaya başlıyorlar.
korkularımızdan sıyrılmalıyız. bizi sıkıntıya sokan ve amaçsız hale getiren şeyler bu korkular. hayata dair, geleceğe dair, düşündüklerimize dair korkular eğer bizi sarmaya başlamışsa, o zaman üretmekte ve düşünmekte zorlanırız. hayat dair çözümler var ise ki var, sadece doğru yerlere bakmayı öğrenmemiz gerekiyor. en başından beri devam eden bir mücadele, bir anlamda problemleri çözme oyunu. dikkatli bakmalıyız. kendimizi tam olarak oyuna adapte edebilmeliyiz.
toparlanma, ayağa kalkma ve yeniden yapılanma zamanı. düşündüklerimizi katmanlı olarak değiştirebiliriz. sadece nerden başlamamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. katmanlı olarak hayatı kategorize edebilirsek ve düşüncelerimize, korkularımızdan önce söz geçirmeye başlarsak, işte o zaman beklediğimiz şeye daha kolay ulaşıcaz. başarılar önemlidir hayatın içinde. motivasyonu artırmak istiyorsak küçük hedefler ve küçük başarılar koymayı bilmeliyiz.
katmanlı olarak düşüncelerimizi değiştirirken, kendimize ait bir sistem oluşturmamız gerekir. bu sistemler gerek saman kağıtlar üzerine yazılmış olsun, gerek a-4 lere, gerekse kafamıza, farketmediği tek nokta bize motivasyon sağlamak için araç olduklarıdır. düşüncelerimiz geliştikçe hayat dair ne yapmamız gerektiğini de daha kolay idrak edebiliriz. anladığımız şeyler bir süre sonra bize yol gösteren şeyler haline gelecektir.
sürekli kafa yoracak ve gün içinde bizi meşgul edecek alışkanlıklar edinmemiz, düşüncenin sürekliliğini sağlamak adına, bir basamak daha yukarıya taşıyacaktır.netleştikçe kafamızdaki düşüncelerin sistemli hale geldiklerini daha net şekilde anlayabiliriz. mücadele eğer her alanda devam edecekse ve bir başlangıç arıyorsak, basit sistemler ve basit düzenler üzerinden çalışmaya başlayabiliriz. basitliğin anlamsız olmadığı belki de tek yer, düşüncelerimizin şekillendiği ve düzene girdiği beyin kıvrımlarımızıdır.
düşündükçe ve yolumuzu bulmanın arayışı içindeyken daha fazla kendimiz olabiliriz. her insanın içinde farklı potansiyeller ve farklı kavrayış düzeyleri bulunmaktadır. bunları daha net kavradıkça elimizdekilerin kıymeti de daha fazla olacaktır. hepimizin aradığı taze başlangıçlar değil mi? eğer bir başlangıç arıyorsak ilk harfi yazmak ya da ilk cümleyi okumakta, arayışımız içinde bizi kendimiz yapan değerleri birbirine bağlayacaktır.
biraz daha umut, biraz daha hayal ve daha fazla çalışma. bizi biz gibi hissettiren şeyleri tanımlarken, kendimizi daha yakından anlayabiliriz ve içimizde saklanan bilgilere daha kolay ulaşabiliriz. daha fazla çalışmak ve daha fazla umut işlerimizi biraz daha kolay hal getirecektir. zamanı iyi değerlendirdikten sonra daha fazla kendimiz olabiliriz. kendimiz oldukça başarıya daha fazla yaklaşır ve işlerin daha kolay yürüdüğünü görebiliriz.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)