kurbağa sesleri ve karanlık. etrafta dolaşmaya başladıktan sonra nerede olduğunu anlamadı. boğuk bir hava ve sis etrafı kaplamaya başlamıştı. suyun kenarında olduğunu hatırladı. buraya nasıl geldiği hakkında bir fikri yoktu. suyun sesini duyabiliyordu. uzaklardan gelen hafif bir ses ve sis. kafası karışmıştı ve üzerinde hafif bir korku vardı. nasıl kavraması gerektiği hakkında bir fikri yoktu. uzaklardan gelen insan seslerini duyabiliyordu ama aradaki çığlıkları anlaması biraz zamanını aldı. sakince kalmaya çalıştı. korkular etrafını sararken. rüya olduğunu düşünmek istedi ve yeniden uyumayı denedi ama uyku belki de bu diyarlara en uzak rahatlık ifadelerinden biriydi. yürüdükçe ayağına ölü balıklar çarpıyordu. bazılarının hala yaşamak için şırpındıklarını gördü. yüzgeçleri normalden daha büyük olan bu balıkların dudaklarında tek bir şey vardı, " yaşamak". herkes gibi onlar da yaşamak için nefes almaya çalışıyorlardı ama bu bozkır olarak algıladığı yerde balık ve deniz sesini anlamadan, yaşamlarının anlamları hakkında fikir yürütecek durumda değildi.
karanlığa doğru sessizce ilerledi. etrafta bir sopa aradı ama bitki bile yetişmeyen bir yerde sopayı bulmak bile anlamsızdı. neden sopa? kendini korumak için elbette. neye karşı? bir fikri yoktu. sadece korku etrafını sarmaya başlamıştı. anlatılan hgikayeleri düşündü. kaçırılmış olanların hikayelerini. kendisi dayanabilecek güçteydi. eğer yaşamına karşı bir tehdit algılarsa kafasında şekillenen düşüncenin altında ezildi. "öldürmek". öldürebilir miydi? kendini savunmak adına ya da bu yerden kurtulmak adına. sisi bir çığlık böldü. onun sesini haykırıyordu. murad etmekten gelen ismi neden korkutuyordu şimdi kendisini. oysa hayatında kötülüğe karşı bir direnç geliştirmemişti. hayalleri ve geleceği kavramak için güzel düşünceler geliştirmişti. adalet miydi? herkesin bu durumda sorabileceği en mantıklı bir kaç sorudan birini soruyordu artık. düşüncelerinden uzaklaştıkça, içgüdüleri kendine yön vermeye başlamıştı. sadece tek bir şeye kanalize olmak. "yaşamak". neden bu kadar anlamlı geliyordu? ölmek ile yaşamak arasında nasıl keskin bir çizgi vardı? korkular bir insanı nasıl hayata bağlardıç durdu düşündü. elinde kendini savunacak hiç bir şey yoktu. ilkel zamanları hatırladı.. tırnakları, dişleri, yumrukları ve daha fazla kullanılabilecek bir sürü şey bedeninde gizliydi. tek bir soru vardı, yaşamak için neler yapılabilir? korkularının azaldığını düşünürken etrafta köpek sesleri yankılanmaya başladı. durumu tam olarak kavramaıyor ve sürekli aynı düşün içinde sıkışmış gibi hissediyordu. ağır bir sis, korkular, bilmediği bir mekan ve yaşama isteği. üzerinde kalın kıyafetleri yoktu. gecenin karanlığı ve sis üzerine düşerken, soğuğu hissetti. bir an durdu ve anlamaya çalıştı. sisten başka bir şey yoktu. karanlık ve yalnızlık. insan hayatının büyük bölümü karanlık ve yalşnızlık ile geçerken, kendisi bunu daha önce hiç farketmediğini anladı.
aşklar yaşamıştı. onu seven insanlar vardı. babası erken ölmüştü ama annesi ve kardeşi vardı. belki de onlar için yaşamalıydı. düğşündükçe karanlık üzerine daha fazla çökmeye başladı. eski düşlerini hatırladı. doktor olmak herkes için zordu belki ama onun için herkesten kolaydı. cebinde bir şey farketti. tükenmez bir kalem vardı. bunu yaşamak için bir araç haline getirebilir miydi? kurtulabilir miydi? doktor olmak isterken öldürebilir miydi? hayati organlar ve kan akışı hakkında yeterince bilgi vardı kafasında ama düşünceleri netleşmeiyordu. sadece sessizlik vardı. düşündükçe daha derinlere indiğini farketti. soğuk kafasını karıştırıyordu ve korkular. yaşamayı gerçekten hak ediyor muydu? köpek sesleri biraz daha yaklaşmaya başladı. köpeklerden neden korkarız? insan olarak fiziksel anlamda onları durduracak güç yok muydu? bunlar bedeninde tamamen tasarımın öldürme tarafında yeniden şekilleniyordu.
sis aralanmaya başladı. birinin gülerek murad diye seslendiğini duydu. kafası karışmış, korkmuş durumu anlamaya çalışıyordu. karşısında 35 yaşlarında evsiz, hayata dair kaybedeceği bir şey olmayan bir adam belirdi. ismini biliyordu. elinde kalın bir pala tutuyordu. teelvizyonda afrikadaki kabilelerin savaşlarında kullanılan bir alet olarak kafasına kazınmıştı. sakallı, evsiz ve korkularından sıyrılmış bu adamın elinde bu ne arıyordu. burda ne işi vardı ve adını nerden biliyordu. adrenalin yükselmeye başladı. vücudunun dikleştiğini, hissetti. ölüm ve yaşam eskiden sormadığı sorular, kafasında dönmeye başlamıştı. soğuk ve palanın keskinliği.adam gülerek murada şunları söyledi "bu gece son, sen ve ben aramızda çözeceğiz bu işi". muradın korkuları artmıştı. anlamsız cümleler duyduğu, korkularını besleyen evsiz bir adam ve ıssız bir yerde kendini savunabileceği tek alet tükenmez kalem miydi? ölüm bu kadar yakından hissedilmemişti. korkuları artmıştı ama adama soracağı teks oruyu soramadı " neden?"
adam delirmiş miydi? sis üzerine çökerken, gülümseyen bir ağız ve bir kaç çürük diş mi görüyordu? sona yaklaşırken, dua etmek bile aklına gelmemişti. kafasındaki tek şey kurtulmaktı. belki o kadar didar değildi, belki korkmuştu, belki sadece adrenalin odaklanmasını ve sonu engelleyen tek şey, adamla aralarında bir palanın hamle mesafesi kadar keskinliğini koruyordu. bir insan neden birini öldürmek için pala kullansın? çok acımasız değil miydi?
duyduğu sesler artık sadece kesilen etler ve palanın çıkardığı ince seslerdi. kan etrafa yayılırken, muradın aklından tek şey geçiyordu "neden?". adam işini yavaşca hallediyordu. gökyüzü dahil her yer kan olmuştu ama murad ölmemişti. ölemiyordu belki de. saatlerce kesik seslerini duydu, inanılmaz acılar vücuduna ve beynine yayılırken, etrafa baktı köpeklerde ve sisten eser yoktu. bedenini kontrol etti. hala canlıydı. palanın kanla bütünleşmesini kafasında yeniden yaşarken, nasıl tekrar canlanmış olabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. aklına cehennnem senaryoları gelmeye başladı. anlattıkları gibi yeniden canlaıp, yıllarca sürecek bir işkence mi başlamıştı? gereçkten o kadar kötü bir adam mıydı? kan tadı yeniden ağzına yayılırken, kör, kanatsız garip yaratıkların etrafta dolaştıklarıı farketti. zebaniler ya da melekler, cehennem de olduğuna kanaat getirip, hayatındaki iancı sprguladı. bunu gerçekten hak etmişmiydi? kafasında sorular ve hissettiğini acının son yansımalarını kafasında tekrar ederken, yeniden nefes aldı.
uyandığında yatağında olduğunu gördü ve güneş odayı doldurmaya yeni başlamıştı. rüya olamayacak kadar gerçek hissederken her şeyi, rüya mıydı gereçkten? bilincaltında yatan şeyler onu neden bu kadar rahatsız etmişti. dün gece hastanede nöbetciydi, daha stajını yeni bitirmişti. doktor olmak için daha fazla çalışması gerektiğini hatırlamıştı. sonra hayal meyal hastanenin kapısına gelen evsiz adamı hatırladı. kucağında karısı ve tek istediği karısına yardım etmeleriydi. sigortası ve parası yoktu. hocası ile tartıştıklarını hatırladı. herkes bu adama pislikmiş ya da yokedilmesi gereken biriymiş gibi davranıyordu. herkes ondan güçlüydü. kollarında ölen karısı vardı. kimsenin umrumda olmazdı zaten. evsiz bir adam ve kollarında karısı. kim neden umursasın? bir pislik daha eksilmişti.
giyindi ve hastaneye gitti. kafasından bu korkunç rüyayı atmaya çalışıyordu. aklıda şu vardı " hocasıyla konuşsa belki o adamın karısını kurtarabilirdi." murad bunu seçmedi. o sadece bir stajerdi ve ne yapabilirdi ki? korkularını ve sisi hatırladı. hayat kurtarmak için doktor olmayı seçmişti ama parası olmadığı için bir adamın karısının ölümünü izlemişti. kafasında adaleti sorguladı ama şunu hatırladı. bu herkesin başıana gelebilirdi. sigortasıonı yaptırsaydı diye düşündü. onun suçu yoktu. sigortası olmayan bir adam zor durumlarda kalabilirdi. kimsenin evsiz ve parasız birisi olduğu, elinde güç olmadığı aklına gelmedi. herkes üstündü ama o adamın parası yoktu ve karısı bu hayata ait değildi. hastane, sistem, murad onu öldüren bunlardı belki de.
muradın son gördüğü şey, yoldan çıkan bir kamyonun üzerine gelirken ki görüntüsü oldu. tüm sesler kesildikten sonra muradın ağzı kanla dolmuştu. mırıldanmaya çalışıyordu, belki de kurtarın demek istiyordu. sona yaklaştığında ne pala vardı, ne köpek sesleri, ne de o evsiz adamın gülüşü, sadece karanlık vardı. muradın belki de aklından geçen son düşünce şuydu "belki de hak etmişti". belki muradın o gün ölmesi gerekiyordu, belki evsiz adamın karısını kurtarmadığı için bunları yaşamıştı, ne olduğunun çok da bir anlamı yoktu. sadece "ölüm" vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder