28 Ekim 2012 Pazar

TUF'ın İçindeki Satranç ve Yeter Koşullar

Hayatın her alanında satrançın izlerini takip edebiliyorsak, savaş sanatları içinde de bu izi sürebiliriz. Dünyada MMA diye bilinen karma savaş sanatları ve bunun en büyük turnuvası UFC' de işler tamamen satrancın mantığına uygun ilerlemektedir. Dünden beri TUF'ın yeni sezonuna bakıoyurum. Daha 6 bölüm yayınlandı ama maçlar çok keyifliydi. Özellikle koçlardan Shine Carwin benim dikkatimi üzerine çekti.

Yaşamında makine mühendisi olan bu adam, düzgün bir sporcu ve başarılı bir koç. Sporcuları için gerçekten özveri gösteriyor ve bir abi gibi davranıyor. Teknik anlamında ise üst düzey bir sporcu. UFC ortamına baktığım zaman sadece üst düzey atletlerin olduğunu görüyorum. Bu adamları sadece sporcu olarak tanımlamak çok yanlış olacaktır. Modern zamanın Gladyatörleri de desek yeri.




Hayatta bazı şeyler yer değiştirebilir ve farklı uygulama alanlarına sahip oluyorsa, bu spordaki taktiksel savaşı ve kalbi hayatın herhangi bir alanına koyun işleyecektir. Önemli olan elimizdeki veriyi nasıl işleyeceğimizi bilmek. TUF'a baktığım zaman Amerika'nın da durumu su yüzüne çıkıyor aslında. Bir sürü genç parasızlıktan dolayı üniversite okuyamıyor ve zorlu şartlarda çalışmak zorunda. Alım güçleri yüksek belki ama bu onlara yüksek yaşam standardı sunmuyor. Demem o ki; her yerde ve her zaman şükredebilecek sebepler ve sonuçlar var. Buradan mutluluk çıkıyor zaten. Eğer mutluluk arayışında olan birisi varsa, sadece etrafı izlesin.




TUF'ın 6 bölümünü izledikten sonra, TUF'ın Brazilya bölümüne geçtim. O da arşivimde yer alıyordu ama daha bakma fırsatı bulamamıştım. Oradaki adamların kalbi belki de Amerika'daki bir çok dövüşçüden büyük ama koşullar bu adamların ilerlemelerinin önünde koca bir engel. Bir tanesi motor tamircisi, bir tanesi işçi gibi. Profil bu yönde ilerliyor ama adamlar üst düzey atlet ve iyi dövüçcüler. Çok iyi seçme maçları oldu ve kalbini ortaya koyabildi adamlar.

Cengiz Han nam-ı değer Timuçin savaşçının kalbi ile ilgili şunları söylüyor; "Gerçek güç savaşçının kalbindedir. Bu gücü bulabilen dünya'ya hükmeder." MMA'de zamanımızda kendini ifade şekli oldu. Dövüçcüler kendilerini ve dünyaya bakış açılarını dövüşerek ifade ediyorlar. Amaç zarar vermek değil, amaç kendini test etmek ve daha yüksek bir yere doğru evrilmek.




Bir insan huzur arıyorsa, önce kendi içinden başlamalı. Kendi içinde bir parça huzur bulabilirse ve bunu yüceltebilirse, o zaman mutluluk kavramı değişecektir. Mutluluk çok kolay elde edilebilen ama zamanımızda , bir şekilde pazarlanan bir meta haline geldi. Gözlerimizi açarsak, durum beklediğimizden daha farklı olacaktır. Elimizdekileri, sahip olduğumuz değerleri ve gerçekten ihtiyacımız olan şeyleri belki de tekrar düşünmemiz gerekiyor. Dikkatli gözlerle bakarsak, ihtiyaçlarımızın aslında çok minimal olduğunu anlarız. O halde mutluluğa giden yol açıldı ve sadece oradan yürümek gerek.

Son olarak; "Bir kral savaş çıkarmak istemez ama savaşa her daim hazır olmalıdır."

17 Ekim 2012 Çarşamba

Hayatın İçi ve Death Metal

Yazı yazmanın ferahlatıcı etkisinden uzak kalamıyorum bugünlerde. Uymam gereken rutinlere yeniden dönüyorum. Bu açıdan da gayet memnunum. Bir şeyler yapılması gerekiyorsa yapılmalı. Elbette bu söylediğim yazı için geçerli değil. Yapmak istediklerimle alakalı. Ders çalışmak, bir şeyler izlemek gibi. Bunların olması gerekiyor ki, ilerleme kaydedebileyim. Hayatın içinde istenen şeyler de biraz bunla alakalı sanırım. Beklentilerimizi karşılaması ve bize bir şeyler vermesi gibi kurgular üzerinden yürüyor.

Bugün Amazon Kindle fiyatlarına baktım 3G'lisi 380 tl. Fiyat olarak bana gayet uygun geldi. Touch özelliği var elbette. Normalleri 240 tl de bulunabiliyor ama onlar yerine touch almak çok daha mantıklı duruyor. Bir sürü e-book birikti. Onları okuyabilmek için touch'dan kesinlikle bir tane edinmek lazım. Başka türlü olmaz zaten. Ancak o şekilde o kitaplar eritilebilir. Bilgisayardan okunması biraz zor açıkcası. Bu açıdan bakıldığında touch almak her açıdan mantıklı durmakta.

Bir şeyler için para biriktirmem lazım ama öncesinde sigarayı bir an önce bırakmam gerekiyor. Sigaradan biran önce kurtulabilirsem işler bir nebze rayına girecek gibi gözülüyor. Maddi açıdan bir şeyler yapmak lazım. Harcamaları kısmak lazım bu dönemlerde. Başka seçenek gözükmüyor zaten. Okulda sote'ye de üye olacak gibiyim. Masraflar baya aşağıya inmiş oluyor. Bunlar alternatifler ve bu alternatifleri iyi değerlendirmek gerekiyor.

Kitap okuma açlığı artıyor bugünlerde. Daha fazla okunacak şey birikiyor ve onları zamana yavaşca yayarak eritmeyi planlıyorum. Ders olayında da belli bir sistematik oturdu. O sistematik üzerinden yürüyeceğim. Konuları fazla biriktirmeden eriterek. Yapılması gereken bir sürü şey var ve liste zamanla artıyor. Ben işin bu kısmını da çok seviyorum. Böyle olması insana huzur veriyor.

Müzik hayatımda cidden büyük bir öneme sahip. Biraz önce grubumuzun gitaristi Mehmet bize geldi. Biraz sohbet ettik. Olaylara baktık. Neler olabileceğini düşündük. Umut verici şeyler olacak diye düşünüyorum. Arkada Chimaira çalıyordu bu esnada. Adamların atmosferi baya baya bir gaz. Bu atmosfer içinde olmaları da ya da adamlara baktığımda benim düşündüğümle aynı şeyi görmem de, aslında benzer şeyler yaptığımızın bir göstergesi. Aynı kültürü paylaşıyoruz. Onlar orada biz ise buradayız ama hissettiklerimiz çok benzer.

Müziğe cidden zaman ayıran insanlar, müziğin insana nasıl olumlu bir etki yaptığını daha yakından göreceklerdir. Bunu net olarak anlayabilmek için bu kültürü de bilmek lazım. Hayattan koptuğumuzda ya da bir şeyler zor gelmeye başladığında, bu müzik insanın hayata tutunmasını sağlıyor. Öyle ya da böyle, hayatın içinde bir rol almasında etkili. Hayatımızı etkileyen bir sürü şey var ve en başında ilgilisi için de müzik geliyor. Bu hayatta çok fazla kopuk şey var ve müzik bunları anlamlandıran kavramların başında yer alıyor. Nasıl baktığımız ve nasıl kavradığımız çok önemli.




Death metal ise benim için türün en önemli tarafını teşkil ediyor. Hayatımda ne yapmak istediğimi şekillendirmeye başladığım zamanlar, bu müzikle tanıştığım zamanlara geliyor. Nasıl baktığımı ve nasıl gördüğümü daha iyi anlıyorum şimdilerde. Elimdekilerin kıymeti ve bilmediğim şeylerin çemberinin de beni sarışı burada başlıyor. Hep hayat için bir nedene ihtiyacımız var. Bu büyük anlamda benim açımdan müzikti. Olması gereken buydu. Diğer türlü olması da beklenemezdi. Nasıl bakacağımız ve nasıl algılayacağımız burada önemli aslında.

Hayat hep devam ediyor. Müzikle daha güzel ve daha anlamlı. Kendimize ait olanın bir parçası da bunun içinde yer alıyor. Bu parçalardan, parçalanmışlıktan uzaklaşmadığımız sürece bir yerde anlamlı olacak detaylar gizli. Nasıl algıladığımız ve nasıl baktığımız burada kendisine bir sebep buluyor. Nedenlere ve sonuçlara ihtiyacımız var. Bunun olması için de daha fazla çalışmak ve daha fazla önemsemek gerekiyor. Şu anda The Faceless'ın son albümünde olduğu gibi.

16 Ekim 2012 Salı

Hayatın Bütünlüğü

Bir şeyler karalamak hayatın stresinden bir nebze olsun uzaklaştırıyor insanı. Bazı şeyleri tam, bazı şeyleri eksik yapmak. Bize insani olan tarafımızı gösteren bir durum. Bunun tam aksi de beklenemezdi zaten. Aklımızdakilerin bir bir uçup gitmeye başlamadan önce yapmamız gereken şey sanırım daha fazlasını yazabilmek. En güzel tarafı bu sanırım. Başka türlü olsa nasıl olurdu? Bunu da anlamak güç.

Yaratıcı imgelemede sıkça adı geçen düşsel durumlar, içsel rehberler, bilgelik gibi kavramlar hayata biraz daha uzak duruyor. Hayatın uzağında yer alıyor. İçimize çekmeden bir şey nasıl bizden olabilir ki? Denemeden hemen yanılmayı mı göze almalıyız? Bu ve bunun gibi bir sürü detay aslında ne yapmak istediğimizi bize tam olarak sunuyor. Bir yerlerde duraksıyorsak eğer yola devam etmek için sebepler arıyorsak, bunlar emin olun gözümüzün tam önündeler. Sadece görmek ve hissetmek için doğru zamanın evrilmesini bekliyorlar.

Hayat bir düş gibi bu pencereden bakınca. Sanki hiç varolmadığımız bir dünyaya seslenir gibi bazı detaylar ama orada birileri var. Birileri sizin ne yaptığınızı bilerek, sizinle olmak istediği için orada bulunuyor. Daha başka türlü olamazdı zaten. Kabullenme burada başlıyor. Bir şeyleri idrak edebilmek. Daha fazlası için hazır olmak ve daha başka bir yola doğru evrilmek. Hepsi en başında bahsettiğimiz detayların içindeler. Sadece görmek isteyenler için açılmış bir kapı ve bu kapıdan girmesi gerekenler sıradalar.

Hayat içindeki tüm tuhaf yanlarıyla beraber güzel. Stargate izlemek gibi. Defalarca belki defalarca aynı şeyi yapmak gibi ama hepsinin bir anlamı var. Hepsinin içinde saklı olan bir şeyler var. Bunu görebilmekte yeterli bazen durumları tam olarak anlayabilmek için. Başka seçenekler çok fazla hayatımızın içine dahil olmuyor. Olanlar da sınırlı zaten. Sınırlı olanları sınırsıza çevirmekte bizim elimizde aslında. Sadece nasıl yapmamız gerektiğini bilirsek, bu işler biraz daha kolaylaşacaktır. Bunun olması için gerekli aralığı tanımak lazım.

Dizi izlemek bambaşka bir keyif. Hayatın içindeki anlamsız şeyleri alıp bir araya getiriyor. Anadolunun göbeğinde yaşayanlar için durum bu gerçeklikten çok farklı olmıyor nedense. Daha başka seçenekler olsa da en güzeli sanırım, görsel olarak tatmin olabilmekte. Bunu yaparken de yapmamız gerekenler en başında belirlenmiş. Bu süreci adam gibi anlayabilirsek, imkanlarımızı da kullanarak bambaşka bir yere doğru evrilmesini sağlayabiliriz.

Sıkıntılardan uzaklaşmanın en birinci yolu sanırım doğruluk arayışı ve bu arayış içinde karşımıza çıkan fırsatları değerlendirmekte. Bunu gerçekten yapabilirsek, işte o zaman işler beklediğimizden çok daha farklı olmaktadır. Bunu göz önüne aldığımız zaman işlerin daha katmanlı ve güzel olduğunu görebiliriz. Bunun olabilmesi için bir şans verilmesi gerekiyorsa, önce bu şansı kendimize vermeliyiz. Bu şekilde ancak işleri rayına sokabiliriz. İçimizdeki ruhsal enerjinin aydınlığa doğru dönüşmesini daha başka nasıl açıklayabilirsiniz ki? Hayat tüm bunlarla bir bütün ve bütün olmaya devam ediyor.

Müzikle İmgeleme ve Murakami

Bugün uzun uzun yazasım var. Ne yazmam gerektiğini bilmiyorum. Dişimin kovuğunda kalan ceviz parçası gibi içimi gıcıkladı bu hissiyat. Bende tez elden bir bakayım dedim. Dün Yaratıcı İmgeleme'yi bir oturuşta sonuna getirdim. Bu kitabı uzun zamandır okumak istiyordum ama hep araya bir şeyler giriyordu. Dün yeterli zamanı bulunca üzerine düştüm ve sonuç olumlu oldu. Bu noktada kendime kocaman bir "Aferin" diyorum. Bunu haketmiştim.




Kitabın konusu biraz ruhsal bilgelik, biraz hayat, biraz içsellik ile alakalı. Akaşa yayınlarından da farklı bir şey çıkmazdı sanırım. Kitap Secret gibi belli bir yol gösteriyor. Uygulamalar çok kolay ama bir kerede yapılacak şeyler yok içinde. Daha çok zamana yayılmış ve uyanış bekleyen hamleler, düşünsel olarak üzerinde ciddi zaman ayrılması gereken detaylar ile bezenmiş. Kitabın yazarı Shakti Gawain gerçekten bu işin altından kalkmış. Kolay kolay yazılabilecek bir kitap değil. Elbette inanılmaz zorlayıcı değil ama "duru" kelimesi buraya en uygun olan kelime olacak.

Edebiyat haberde Haruki Murakami ile ilgili bir yazı okuduktan sonra bu adamın yazdıklarına karşı merakım arttı. En yakın zamanda bir kitabını edinip okumayı planlıyorum. Kendisi Nobel'e aday da gösterilmişti ama Mo Yan ödülü alınca, bekleyenler için sanırım hiç hoş olmadı. Mo yan ise sessizlik demekmiş sanırım. Bu adam Nobel almasaydı, yazdıkları türkçeye ne zaman çevrilirdi bilinmez. Bu sayede adamın yazdıklarını okuyabileceğiz ki bence bu çok sevindirici bir haber.




Her şeyin içine de etnik zenginlik karıştırmamak lazım. Bazen evet o diyarın havasını, suyunu yazar iletmek istiyor ama her durumda da olmamalı diye düşünüyorum. Murakami'ye karşı biraz bu noktada önyargılıyım, zira Japon gençlerinin ne yaptığı çok da beni ilgilendirmiyor. Ha diyeceksin ki adam Japon, tamam ama uzunca bir süre de Amerika'da yaşamış bu adam. Önyargılarımı kırıp bu adamın yazdıklarına göz atmam gerekiyor. Edebiyat haberde okuduğum yazıda Murakami enteresan birisi olarak resmedilmiş.

Yazılarına sabah 4 de uyanarak başlayan ve maratonda koşan bir yazar hayal etmiyor kimse. Bu kalabalığın içine ben de dahilim. Bu tarafı cidden enteresan. Yazarlığı toksin solumak gibi bir kavram içinde tanımlası da beni cidden şaşırttı. Müzisyenlikte biraz öyle sanırım. O halkanın içinde olmakla alakalı ama bunu tam olarak becerebilmek için yoğun bir şekilde maruz kalınmalı.

Büyük ustalar gibi zamanın yazarları da kendilerine yeni bir yol açıyorlar. Bu yeni yolda ilerlemek zor ama tam olarak o kadar zorlu değil. Murakami yeteneğe dikkat çekiyor. Eğer o yetenek varsa yola devam edebilir. Başka türlü olması imkansız diyor. Bir diğer nokta ise disiplinden bahsetmesi. Gelişi güzel bir yazıştan değil de, her gece erken saatte kalkıp, sabahlara kadar yazmak gibi bir disiplini tanımlıyor sanırım.




Bugünler okul, kitaplar ve müzik ile beraber geçiyor. Dün gecenin tamamını A Beautiful Mind'ın sountrackleri ile geçirdim. Harika bir çalışma olmuş. Daylight Dies ve Converge'in yeni albümleri de bana bugünlerde eşlik etmekteler. Yollarda yeterince zaman geçirince çok da canım sıkılmadan kendimi verebiliyorum müziklere. Bu mevsim biraz daha sonbahara çalsa çok daha iyi olacak. Fazla sıcaklardan insan bunalıyor. Rahat nefes almak bir kenarda dursun, yolda yürümek bile zulüm olabiliyor. Bu anlamda mevsim biraz daha kırılsa çok daha güzel olacak.

Son günler çok çok keyifli değildi. Hayata dair kendimi biraz ötelemiş gibi oldum ama yeniden doğarak, yeni bir güçle doğruldum da denebilir. Bunun olması için insan elinden gelen çabayı sarfetmeli. Çünkü öyle zamanlar ile karşılaşıyoruz ki, insanı umutsuzluğun dibine doğru sürüklüyor. İpleri yakalamak ve ipleri sıkıca tutmak için elimizden geleni yapmadığımız sürece bu işlerin içindeki keder hep varolacak. Odaklanmış ve kararlı olmak da elimizdeki seçeneklerden bir kısmını oluşturuyor.

Konu nereye giderse gitsin, elimizde ne varsa hayata dair bunları sarfetmeliyiz. Başka türlü seçeneksizlik kalacaktır ve bu da bize huzur vermeyecektir. Kendimizle kaldığımız zamanlarda aklımızda olması gereken şeyler belli olmalı. Bu kavramlar üzerinden kendimize ve varlığımıza şükredebiliriz. Ben hayattayım ve bir şekilde varoluşumu tamamlamak için buraya gönderildim. O yüzden şükrediyorum. Bu hayatın içinde bir büyü ve naiflik her zaman var ve her zaman olacak. Yaratıcı onu her gün görebilme gücünü bize versin. Umut bu hayatın bir parçası. Mücadele etmeyi bırakmadığımız sürece de hayatımızın bir parçası olmaya devam edecek.

15 Ekim 2012 Pazartesi

Hayatın İçindeki Büyü

Hayat her haliyle akıp gitmekte. Bir şeyler yapmazsak verimsiz bir şekilde sonlanmış olacak. Bunu gördükten sonra elimizden geleni yapmamak gibi bir seçenek olmamalı. Bir şekilde daha fazla okumalı, daha fazla izlemeli ve daha fazla dinleyebilmeliyiz. Bunları gerçekleştirebilirsek, ilerlediğimiz yolun da anlamı olacaktır.

Kendi hayatımda kitaplar bir kaç haftalık boşluğa girmiş durumda. Okumalarım olsa da bunlar çok çok az varolabiliyor. Bunları artırmalıyım bu hafta içinde. Elimde imkanlar varken ve yeterince zaman varken değerlendirmeliyim. Bunu yapabilirsem işler biraz daha farklı olacaktır.

Grup olarak geçen hafta cover yaptık ya da yapmaya çalıştık. Adam gibi çalışan kimse olmadığı için manasız bir girişim oldu. Bu hafta da vardı ama hasta olduğum için gitmedim. O iş de askıda duruyor. Önümüzdeki hafta ne olacak belli değil. Bakalım zamanla bir şeyler düzelir umarım. Bunların peşinde olmalı ve güzel şeyler çıkarabilmeliyiz. Bunu yapacak enerjimiz var. O halde neden yapmıyoruz?

Bir sürü soru gibi bu soruların da arkası kesilmiyor. Neden buradayız? Dünya? Galaksiler? Gibi gibi bir sürü yerinden yaklaşılacak sorular var. Bunların arkasında ne var? Bunu tam olarak bilemiyorum elbette. İnançlar, iyilik, kötülük...Bir sürü kavram peşi sıra devam ediyor. Nereye vardığı hakkında bir fikrim yok açıkcası. Bakalım zaman içinde belki anlaşılır. Belki zen ile anlaşılır. Zen moment diye bir twitter adresinde çok enteresan ve hayatın özüne atfen söylenen çok güzel sözler var. Bunu da takip etmek cidden keyifli aslında.

Kitap okumak ve bir şeyler izlemek, bu dönemde severek zaman ayırdığım işler arasında kendine yer buluyor. Bazen sinirlensem de olayların akışını kontrol etmek gibi bir niyetim yok. Sadece daha fazla keyif almaya çalışıyorum. Elimden gelenin max'da bu aslında. Daha fazlası için söylenebilecek pek fazla şey yok. Beklenen şeyler ve özlenen şeyler arasında da insan hayatını sürdürebiliyor. Bu bağlamda biraz uzakta kalıp sadece neler oluyor diye bakmak en mantıklısı aslında.

Hayat bir şekilde devam edecek. Ben öldükten sonra da devam edecek. Önemli olan benim neler yaptığım ve hayatımı nereye taşıdığımda gizli. Hayat bu noktalarda kendine yer buluyor. Bunu görebilmek içinse daha yakından bakmak gerekiyor. Hissedilen mevzuların yanında, öğrenilenler de kendine yeterince yer buluyor bu hayatta.




Hayatımdaki en güzel filmlerden bir tanesi A Beautiful Mind. Bu filmdeki zerafeti başka yerde yakalamak zor. Bir dahinin hayatına çok enteresan bir yerden bakıyor. Kaçtıklarımız ve hayatımızı zindan eden şeyler, bu adamın gerçekliği haline geliyor. Bu anlamda inanılmaz bir kurgu ve çok çok keyifli bir film. Rossell amcanın performansı ise inanılmaz. Adam gladiator'den sonra böyle bir performans ile inanılmaz bir iş yapıyor. Hayatın içindeki böyle detaylar çok keyifli. İnsanı bambaşka bir dünyaya sürüklüyor. O dünyada kalabilmek ise apayrı bir durum.

Hayatın bize verdiği bir sürü şey var. Bunları gözardı etmeden kabullenebilirsek, gerçekten fırsatların ve büyünün olduğu bir dünyada yaşadığımızı göreceğiz. Bunu bilmek bile inanılmaz. İnsan hayatında olan şeylerin bu denli ihtişamlı olması gerçekten keyifli. Ne yaptığımız ve nereye vardığı çok çok önemli. Nasıl yaklaşımlar içinde olursak olalım, hayat bize bir seçim hakkı ve varoluş tanıyor. Bunların mümkün olduğu bir yerde büyüyü yeniden yaşamak sadece keyifli.

Hızlı Geçen Zaman ve Huzur

Yazmak...Uzunca bir aradan sonra gerçekten tuhaf bir eylem. Uzunca yazdığım zamanları hatırlayınca, baya bir zaman olmuş bir şeyler yazmayalı. Kendime yabancılaşmış gibiyim. Ne kadar önemli bir eylem olduğunu kendime yeniden hatırlatmam gerekiyor. Bunu yaparken de acele etmeliyim ki, araya bu kadar zaman girmesin.

Yazmak insanın kendini cidden elinden geldiğince doğru ifade edebildiği bir eylem. Bu kadar zaman içinde ne oldu? Aslında çok da bir şey olmadı. Okul açıldı. Dersler bu dönem baya bir yoğun. Haliyle mühendislik eğitimi ve aynı ölçüde zorlayıcı olabiliyor. Bunun yanında hastalandım geçen hafta. O bir hafta boyunca sürdü. Hala da geçmiş sayılmaz. Daha başka? Spor işleri yarım yamalak devam ediyor. Hastalık araya girince gidemedim. 1 haftadır evdeydim. Bugün gene doktora gittim ve almam gereken ilaçları alabildim. O beni biraz rahatlattı.

Bugünlerde kendimi toparlamaya çalışıyorum. Kitap okuma eylemi de o ölçüde biraz yavaş ilerliyor. Tam olarak kendimi hazırlayıp yeniden başlamam gerekecek. Dersler için adam gibi bir program yapmadığımdan, hala evde çalışma kısmı sıkıntılı olabiliyor. Saman kağıtlar her zaman ki gibi harika. Stargate serisine yeniden başladım. Geçen hafta Atlantis'i bitirdim. Baya bir motive etti beni. Bu kadar uzun bir aradan sonra, aynı atmosferi ve mükemmel hissiyatı vermesi, gerçekten çok keyifliydi. Yeni bir diziye başladım. İsmi Homeland. Bir CIA ajanının başından geçenleri anlatıyor. Zamanımızda geçen dizi Amerika'nın başındaki tehditleri anlatıyor. Ben izlerken baya keyif aldım.

Bunun dışında klasik dizi ve film aktiviteleri devam ediyor. Daha farklı bir şey yapmadım şimdiye kadar. Kitaplarla arama biraz mesafe girdi ama yeniden toparlamak istiyorum. Murakami'yi okumak istiyorum. Baya merak ediyorum dilini açıkcası. Daha listeme aldığım bir kaç kitap daha var ama biraz daha zaman geçmesi lazım eritmem için.

Merak ettiğim yazarlar ve dünyaları var. Geçen gün edebiyathaber sitesinde yazarların çalışma odaları isminde bir fotograf albümü buldum. İnanılmazdı. İnsanı garip bir şekilde motive ediyor. Sevdiğiniz yazarların nerede çalıştığını görmek ve bu çalışmanın birebir atmosferini hissetmek gerçekten huzur vericiydi. Bu gibi eylemler beni gerçekten mutlu ediyor. Mutluluğun tanımı sanırım bunun gibi küçük şeylerde gizli. Bunu anlayabilmek o yöne doğru sürüklenebilmek cidden harika.

Hayatın içindeki farklı yaklaşımları tek bir yerde toplamak ve yeri geldiğinde ona gçre hareket edebilme hissi, insanı bambaşka şekillerde mutlu edebiliyor. Kitaplar ve diziler ile sarmalanmış geçen haftalardan sonra okulla beraber sorumluluk sahibi olmak yeniden tuhaf. Okulda da enteresan bir durum var. Yapısal sistemler ilgimi çekmeye başladı.

Kemallerin fabrikaya gittiğimizde, oradaki dev makinalar ve dev arka plan beni cidden mutlu etti. Maden okurken ya da ilerisinde çalışılacak alanlarda da aynı büyüklüğün olacak olması ve iş makinaları vs. insanı gerçekten mutlu ediyor. En azından bugünlerde bana olan o. O sistemlerin ilgimi çekmesi de tuhaf. Devasa yapısal sistemler insanın hayatına farklı bir bakış açısı getirmiş durumda. Nerden bakacağımız ise tamamen bizim yaklaşımımıza kalmış.

Kitaplar ve dizileri, tabi yanına filmleri de ekleyerek bambaşka bir atmosferde yeniden yorumlamak gerekiyor. Bunun için biraz daha fazla zamana ihtiyaç var. Bu zaman olduğu takdirde elimizdekilerin kıymetini daha net anlayabiliriz. Başlanması gereken kitaplar var ve zaman bu ölçekte dar. Bunu bile adam gibi değerlendirip bambaşka bir atmosfer yaratılabilir. İmkanları kullanmak ve o imkanlar içinde farklı şeyler üretebilmek elimizde. Bunu yaptıktan sonra gerideki işlemler ya da harcadığımız zaman daha anlamlı olacaktır.