Bugün güzel bir gündü. İdefix'den kitaplarım gelince insan ayrı bir mutlu oluyor. Eskiktaplarım isminde bir site keşfettim ve burada yeterince e-book bulabildim. Tesadüfen ilgilendiğim mevzular ile alakalı, bir sürü e-book ile karşılaştım. Bunu görmek cidden beni sevindirdi. Elimde o kadar para yoktu ve bu kitaplara harcayacaktım. Bir şekilde bana ulaşmaları sağlandı. Böyle durumlarda ilahi bir güce inanmamak elde değil.
Latince öğrenme girişimleri şu an için askıda. Söz verenler sözlerini tutsaydı, şu anda belki daha farklı olurdu. Bireysel uğraşlara kaldı gene olay. Bir şekilde altından kalkabilirim diye düşünüyorum. Bu geceyi ve eskiden daha karanlık geceleri düşününce, bir günümün diğer günden farklı olduğunu daha net görebiliyorum. Belki eskisi kadar sakin biri değilim ama artık elimde değil. Sakin kalmaya çalışıyorum. Arkada kalan zor zamanları net olarak görebiliyorum. Çok zordu açıkcası. İyi bir okulu bırakmak zorunda kalmak ve arkasında anadolunun ortasında, yalnızlığı uzak bir evde yaşamak. Evden çıkamadığım zamanları hatırlıyorum. Günlerin aylara döndüğü ve beni bir şekilde rahatsız eden zamanlara çok da kızmıyorum aslında. O zamanlarda lanet ediyordum ama şu an olması gerekiyormuş diye bakıyorum.
İnsan hayatı hep aynı döngülerde. Kötü zamanlar geçince biraz rahatlama oluyor. Okulu bırakma kararı cidden zordu. Elimden bir şey gelmiyor. Şu an ise çok şey yapabildiğimi görüyorum. Her şeyin bir amacı olduğunu o zamanlar anlamasam bile şu anda daha net görüyorum. Saçmaladığım zamanlar hala gözümün önünde, belki hala saçmalıyorum ama eskisi kadar değil.
Yenilikler ve başlangıçlar hayatımı yeniden şekillendirdi diyebilirim. Aklımda olanları artık yazıya geçirebilecek gücüm var. İlerde ne yapmam gerektiğini daha net anladım ve nerden bakmam gerektiğini daha net gördüm. Zaman olarak evet baya geç kaldım denebilir ama durumların özüne bakınca, aslında o kadar zamanın boşa geçmediği ortada. Bir şeyler sürekli değişiyor, asmalarda büyüyen üzümler gibi ve hepsinin şarap olması gibi. Şarap birçokları için rahatsız edici ama benim için değil. O saflığı daha net tanımlıyor gözümde.
Sıkıntılı zamanlar, umutsuzluk...Stargate sevdası da o zamanlara dayanır aslında. Elimde sadece o vardı. Tutunduğum tek daldı. Defalarca izledim. İlaçlarımı alıp, stargate'den sonra uyuduğum ya da uyumak zorunda kaldığım zamanları çok net hatırlıyorum. O kadar korkak ve o kadar başarısız hissediyordum ki, elimden tutan yoktu. Kendi elimden kendim tuttum. Şu anki insana dönüştüysem, bu tamamen kendi çabamla oldu.
Ayağa kalkmam gereken zamanı gördüm ve küçük adımlar attım. İlk başta anlamsızdı. Bir sürü insan bir şey yapamayacağımı bile söyledi ama öyle olmadı. Beklenenin, hatta kendi beklentilerimin de çok uzağına götürebildim olayı. Bunun keyifli bir yolculuk olduğunu daha net görüyorum şimdi. Olumlu ya da olumsuz yaklaşımlar ile şekilleniyor. Bir zaman var olanlar, başka zaman olmayacak. Aynı döngü ama kafamızda olan mevzular ile çetrefilli bir hale geliyor. Yoksa olan şeyler inanılmaz farklı şeyler değil.
Eskiden kafam çok daha fazla karışırdı. Şimdi de kafam karışıyor ama eskisi kadar sık değil. Bir amacım var ve bu amaç için nasıl çalışmam gerektiğini biliyorum. Eksiklerim var, zamanla kapatmaya çalışıyorum. Evren ben nefes almasam duracak değil ama benim de bir yaşamım var değil mi? Nefes almam gerekiyor.
Death metal / doom/ sludge/ djent hayatımda en fazla değer verdiğim türler içinde olsa da, bugünlerde Camel ve Pink Floyd dinlerken buluyorum kendimi. O akışa kendimi kaptırmak istiyorum bugünlerde. Elimde hiç bir zaman çok fazla şey olmadı. Elimdekilerin kaçıp gitmesine izin verdim çoğu zaman ama artık değil. Kararlı olduğum için kendimi daha güçlü hissediyorum. Nefes almanın bile nasıl keyifli bir şey olduğunu daha net görüyorum. Bunların bir amacı var ve ben o amaca yavaş yavaş yaklaşıyorum. Birilerinin beni anlamasını beklemek lüks belki ama anlamasını gerçekten istiyor insan.
Bazen nefes almaya çalışmak bunun gibi durumlarda zor bile olsa, imkanları zorlamak ve yeniden başlamak gerekiyor. Bu hayatta daha önce tatmadığım zorluğu gördüm. Dibe batmadan özgürleşemezsin lafı gerçekten doğruymuş. Ben daha önce tüy takıp tavuk olduğumu düşünüyormuşum. Chuck palahniuk dehası alıntı yapmak için gerçekten ideal. Yaşamın bunun gibi adamların yazdıkları ile zenginleşmesi cidden harika.
Aldığım bir yol var ve bir şekilde ilerliyorum. İlerlerken önceden yaptıklarımı ve önceden düşündüklerimi değerlendirmek için daha fazla zaman oluyor elimde. Elimizde en fazla olan şey zaman değil midir? Aynen öyle ama o zamanın nasıl şekillendiği daha da önemli açıkcası. Bakış açılarımızı zenginleştiren mevzulara yakından göz atmak daha da keyifli.
Artık gelecekten korkmuyorum. Kendimi ve yapabildiklerimi bu süreçte daha iyi anladım. Aklımdaki mesleği daha net gördüm. Bu meslek için bile çalışmak cidden huzur verici. Yazı yazmak ve o huzuru onda görmek cidden keyifli. Bu blogu açma sebebim, yazım dilimi kuvvetlendirmekti ama eski yazdıklarıma baktığım zaman duygudan yoksun ve kişisel gelişimin dibine vurmuş mevzular. Aslında ben bu yolculukta geriye baktığımda, düşüncelerimin nereden nereye taşındığını daha net görüyorum. Olması gereken belki de budur, bunu tam olarak anlamasam da, burada maceranın devam etmesi bile cidden keyifli. Yazdıkça yazmak ve daha fazlasını yazmak için elimden geldiğince çalışıyorum. Bu benim terapi dediğim şeyin tam karşılığı. Şu anda sabah olmak üzere ve kuşlar ötmeye başladı. Ben daha uyumadım.
Uyuyasım da pek yok aslında. Yazdıkça daha fazla yazmak ister ya insan, aynen onu hissediyorum. Belki boşluğa, belki de gelecekteki kendime yazdığım şeyler. Tam olarak bunları kestiremesem de, bu imkanın olması bana huzur veriyor bir şekilde. Kişisel yolculuğumdaki dönemeçleri ve kafamdaki taşları daha net hatırlatıyor. Mücadele etmenin güzelliğini daha net gösteriyor. Bu güzellik belki de kafamın içinde olanların tam olarak yansıması. İçimden geçenleri ifade etmek, her zaman zor gelmiştir. Belirli kalıplar ile düşüncelerimi aktarmak daha doğal gelse de, bugün bu şekilde yazmak beni rahatlattı fazlasıyla.
Tasarruf için kaçak sigara içmeye başlayalı neredeyse 3 gün oldu ve durumdan memnunum. Elimde beni idare edecek kadar para kalıyor. Bu da kafamı bir şekilde rahatlatıyorsa, demek ki yaptığım şey çok da yanlış sayılmaz. Uzun United'ları seçiyorum. İnanılmaz bir sigara değil belki ama tasarruf için cidden ideal. Yolculuk beni buralara getirdi. Gerçek bir yolculuk yaşamadım şimdiye kadar. Tüm maceralarım kafamda gerçekleşti. Bunu daha farklı yaşamak istiyorum artık. Mücadeleyi farklı bir yere taşımak beni daha huzurlu kılacak. Yeni yerler görmek istiyorum. Yeni insanlar ile tanışmak istiyorum. Bu yenilik arzusu eski rutinlerimden uzaklaşacağım anlamına gelmiyor. Bilakis onları daha da güçlü kılacak detaylar arasında. Maceralar ve yollarda geçen zaman beni daha huzurlu kılacak. Korkular ile yüzleşmenin zamanı çok daha yakın. Belirli kalıpların dışına çıkmak ise huzur veriyor.
29 Haziran 2012 Cuma
19 Haziran 2012 Salı
Sorunlar Üzerine
Herkesin hayatında irili ufaklı bir sürü sorun vardır. Bu sorunlar baze yaşama isteğimizi de yanında götürürler. Bunlarla bir şekilde uğraşırız. Aslında objektif bir yerden bakarsak, bu sorunlar hayattaki haz algımızı etkilemektedir. Bu sorunların hiçbirisi olmasaydı; ne olduğumuz kişi olurduk, ne de hayattan aldığımız hazzı bu şekilde alabilirdik. Hepsi tamamen iç içe geçmiş detaylar üzerine kurulu. Bir çok sorun olabilecek materyal var elimizde ya da hayatın kendisinde. Fiziksel görünüşümüzden tutun da, düşüncedeki bozukluklara, maddi sorunlardan, metafizik sorunlara kadar bir sürü örneği kendi içinde barındırıyor.
Sorunların olduğu yerde elbette çözümler de var. Çözebilmek için zaman ayırmamız gerekiyor ve cidden üzerine düşünmemiz gerekiyor. Bu düzlemlerde çalışabilirsek, sorun olan şeylerin üstesinden gelmek aslında hiçte zor olmayacaktır. Bakış açımız bu ölçütlerde yeniden şekillenecek ve yeniden kendimizi tanımlama fırsatı verecektir. Sadece nerede olduğumuzu, sorunların gerçekten ne ifade ettiğini ve bu sorunları çözmek için neler yapmamız gerektiğini bilelim. Bunları algılayabilirsek, sorun olan şeylerin üstesinden gelmek çok daha kolay. Önemli olan nasıl baktığımız aslında. Her bakış açısında bazen bir problem olsa da, bazı çözümler bu problemli bakış açıları içinde saklı. Basit düzlemler içinde değerlendirmelerimizi yaparsak, bize geri dönüşü daha sağlıklı olacaktır.
Sorunların bir de sosyal düzlemi vardır. Cidden çok büyük olan şeyler karşımızdaki insanı da etkileyebilmektedir. Size olan sevgisinden dolayı çözmek için uğraşmakta ama bazı problemler bireysel olduğu için, bunu kendi içinde çözememektedir. Bu çözümsüzlük hali ister istemez, onun da hayatında yeni sorunlara yol açmaktadır. Burada en iyi çözüm bazı şeyleri anlatmamaktır. Anlatılmayan şeyler, içsel anlamda daha kolay çözümlere ulaşabilir. Anlatıldıkça acısı ve sıkıntısı artmaktadır. Doğrudan ya da dolaylı olarak hem sizi, hem de karşıdaki insanı etkileyebilmektedir. Bunun en iyi çözümü sabretmektir. Eski bilgelerin ya da klasik eserlerin tamamında işlenen konulardan birisi de "sabır" dır. Bunu doğru algılayabilirsek, sorunlarımızın çözümününde bu düzlemde yattığını daha net görebiliriz.
Karşıdaki insana zarar vermemek için atılan bir adım ve sonrasında gelen çözümler önemlidir. Kendi sorunlarımız ne kadar büyük olursa olsun, bazen dillendirmemek, kendi içimizdeki çözüm açısından çok daha mantıklı olmaktadır. Bu sorunlara bakış açımızı da değiştirecek ve şikayetsiz, sabırlı bir düzleme çekecektir düşüncelerimizi. Bu düzlemde hareket edersek, ona buna isyan etmemiz de zorlaşacaktır. İsyan yerine çözüm üzerine odaklanmak daha kolaydır. Olumsuz ruh halini oradan oraya taşımak ise en kolay çözüm gibi durmaktadır ama yanlıştır. Kendi içsel bütünlüğümüzü şikayet ve bunun gibi dışa dönük yaklaşımlar bozmaktadır. Bu düzlemnin bozulmasını istemiyorsak ve çözüm arıyorsak, kendi içimize yönelmeli ve içsel yolculuğumuzun tam olarak nereye doğru olduğunu anlamaya çalışmalıyız. Bu çabalar uygun zaman geldiğinde toplanacak ve sorunlar ortadan kalkacaktır. Tamamen sorunsuz bir hayat elbette olamaz.
Hayatın içindeki hazların ya da değerlerin çoğu, sorunlar süzgecinden geçtikten sonra anlamlı hale gelmektedir. Bunu doğru şekilde algılayabilirsek, o zaman sıkıntımız bir parça azalacak ve nefes alabileceğiz. Bunlar adım adım gerçekleşecek doğrular. Adım atmanın en güzel yanı sanırım, o anda karar verebilmektir. Bu durumu kararlı bir hale çekebilirsek, o zaman rahat edeceğiz. İlk olarak sorunları paylaşımı min'a indirmekle başlayabiliriz. Bunu adım adım yapmalıyız ki, karşımızdaki insanlar açısından paylaşımsızlık ile yaftalanmak yerine daha anlaşılabilir olmalıyız. Sorun dediğimiz şeyleri, kendimize saklarsak, en azından büyükleri için konuşuyorum. Tekrardan doğan gücü kendinden bulamayacaktır bu sorunlar. Tekrar etmeyen şeyler ise yavaş yavaş azalarak yok olmaya doğru ilerleyecektir.
Sabır gerçekten önemli bir erdem. Sabretmeli ve şiddetten uzak durabilmeliyiz. Öyle ya da böyle bu eylemlerin tamamı yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Şiddet anlık rahatlama verse dahi, sorunlar için çözüm içinde yer almaz. Sadece kafa karıştırır ve uzaklaştırır bu yaşamın gerçekliğinden. O zaman sabredebilmek, bize gerçekten güzellikler barındıran kapıları açacaktır. Bu açılan kapılarda ise bize ödüller sunulmaktadır. Hayatın içindeki refah ya da mutluluk bu ödüller içinde kendine yer bulmaktadır. Bunu net olarak görebilirsek, o zaman hayatın anlamlı hale gelmesi daha kolay olacaktır. Her şey en başından beri bir çaba ve sabır içermektedir. Gerekli çabayı ve sabrı gösterirsek, "mutluluk" denen kavramı, hem haketmiş hem de bunu gerçekten sindirmiş oluruz. Daha mutlu zamanlar için biraz daha sabır...
Sorunların olduğu yerde elbette çözümler de var. Çözebilmek için zaman ayırmamız gerekiyor ve cidden üzerine düşünmemiz gerekiyor. Bu düzlemlerde çalışabilirsek, sorun olan şeylerin üstesinden gelmek aslında hiçte zor olmayacaktır. Bakış açımız bu ölçütlerde yeniden şekillenecek ve yeniden kendimizi tanımlama fırsatı verecektir. Sadece nerede olduğumuzu, sorunların gerçekten ne ifade ettiğini ve bu sorunları çözmek için neler yapmamız gerektiğini bilelim. Bunları algılayabilirsek, sorun olan şeylerin üstesinden gelmek çok daha kolay. Önemli olan nasıl baktığımız aslında. Her bakış açısında bazen bir problem olsa da, bazı çözümler bu problemli bakış açıları içinde saklı. Basit düzlemler içinde değerlendirmelerimizi yaparsak, bize geri dönüşü daha sağlıklı olacaktır.
Sorunların bir de sosyal düzlemi vardır. Cidden çok büyük olan şeyler karşımızdaki insanı da etkileyebilmektedir. Size olan sevgisinden dolayı çözmek için uğraşmakta ama bazı problemler bireysel olduğu için, bunu kendi içinde çözememektedir. Bu çözümsüzlük hali ister istemez, onun da hayatında yeni sorunlara yol açmaktadır. Burada en iyi çözüm bazı şeyleri anlatmamaktır. Anlatılmayan şeyler, içsel anlamda daha kolay çözümlere ulaşabilir. Anlatıldıkça acısı ve sıkıntısı artmaktadır. Doğrudan ya da dolaylı olarak hem sizi, hem de karşıdaki insanı etkileyebilmektedir. Bunun en iyi çözümü sabretmektir. Eski bilgelerin ya da klasik eserlerin tamamında işlenen konulardan birisi de "sabır" dır. Bunu doğru algılayabilirsek, sorunlarımızın çözümününde bu düzlemde yattığını daha net görebiliriz.
Karşıdaki insana zarar vermemek için atılan bir adım ve sonrasında gelen çözümler önemlidir. Kendi sorunlarımız ne kadar büyük olursa olsun, bazen dillendirmemek, kendi içimizdeki çözüm açısından çok daha mantıklı olmaktadır. Bu sorunlara bakış açımızı da değiştirecek ve şikayetsiz, sabırlı bir düzleme çekecektir düşüncelerimizi. Bu düzlemde hareket edersek, ona buna isyan etmemiz de zorlaşacaktır. İsyan yerine çözüm üzerine odaklanmak daha kolaydır. Olumsuz ruh halini oradan oraya taşımak ise en kolay çözüm gibi durmaktadır ama yanlıştır. Kendi içsel bütünlüğümüzü şikayet ve bunun gibi dışa dönük yaklaşımlar bozmaktadır. Bu düzlemnin bozulmasını istemiyorsak ve çözüm arıyorsak, kendi içimize yönelmeli ve içsel yolculuğumuzun tam olarak nereye doğru olduğunu anlamaya çalışmalıyız. Bu çabalar uygun zaman geldiğinde toplanacak ve sorunlar ortadan kalkacaktır. Tamamen sorunsuz bir hayat elbette olamaz.
Hayatın içindeki hazların ya da değerlerin çoğu, sorunlar süzgecinden geçtikten sonra anlamlı hale gelmektedir. Bunu doğru şekilde algılayabilirsek, o zaman sıkıntımız bir parça azalacak ve nefes alabileceğiz. Bunlar adım adım gerçekleşecek doğrular. Adım atmanın en güzel yanı sanırım, o anda karar verebilmektir. Bu durumu kararlı bir hale çekebilirsek, o zaman rahat edeceğiz. İlk olarak sorunları paylaşımı min'a indirmekle başlayabiliriz. Bunu adım adım yapmalıyız ki, karşımızdaki insanlar açısından paylaşımsızlık ile yaftalanmak yerine daha anlaşılabilir olmalıyız. Sorun dediğimiz şeyleri, kendimize saklarsak, en azından büyükleri için konuşuyorum. Tekrardan doğan gücü kendinden bulamayacaktır bu sorunlar. Tekrar etmeyen şeyler ise yavaş yavaş azalarak yok olmaya doğru ilerleyecektir.
Sabır gerçekten önemli bir erdem. Sabretmeli ve şiddetten uzak durabilmeliyiz. Öyle ya da böyle bu eylemlerin tamamı yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Şiddet anlık rahatlama verse dahi, sorunlar için çözüm içinde yer almaz. Sadece kafa karıştırır ve uzaklaştırır bu yaşamın gerçekliğinden. O zaman sabredebilmek, bize gerçekten güzellikler barındıran kapıları açacaktır. Bu açılan kapılarda ise bize ödüller sunulmaktadır. Hayatın içindeki refah ya da mutluluk bu ödüller içinde kendine yer bulmaktadır. Bunu net olarak görebilirsek, o zaman hayatın anlamlı hale gelmesi daha kolay olacaktır. Her şey en başından beri bir çaba ve sabır içermektedir. Gerekli çabayı ve sabrı gösterirsek, "mutluluk" denen kavramı, hem haketmiş hem de bunu gerçekten sindirmiş oluruz. Daha mutlu zamanlar için biraz daha sabır...
Korku Üzerine
İçimizde en başından beri varolan ilkel dürtüler vardır. Bu dürtüleri tam olarak, tamamen ifade edemesekte, içimizde neler olduğunu az çok biliriz. Bunlardan en belirgin olanı korkudur. Bu durumu teknik olarak açıklayamasakta, öz'de yatan şeylerden biri ve tedirginliğin kaynağı olan, bu duygudur. Bu ilkel dürtümüz geleceğin dünyasında, yani şu anda zaman zaman bizi sarmalamaktadır. Eski zamandan çok farklı olarak, güvenlik önemlerimiz ya da yasalarımız daha sıkıyken bile, paranoid düzeyde bizi yakalayabilmektedir.
Bu duygu bizi sarmaya başladığı zaman kaçacak pek fazla yer yoktur. Her şey kafamızda olup bitmektedir. Dürtülerimiz gerekli hormonları salgılayıp, bizi hazır ya da aciz hale getirmektedir. Bu durumun ışığında aslında beynimizin bir bölümünde olan bir durumun, fiziksel yansımalarını görmek cidden enteresandır. Bu durum sarıp sarmalamaya başladığı zaman, en mankul olan şey sakin kalmaya çalışmaktır. Düşüncelerdeki detayların tamamını görmek üzerine kurgulandığı için, düşüncesiz kalmaya çalışmak, bu durumun beslenmesinin bir parça önüne geçecektir. Duygular karışmaya başladığı zaman, eskiden bize iyi gelen ya da mutlu eden şeylere yönelmek, bir parça çözümü içinde barındırmaktadır. Başka bir açıdan ise uyumak, yalıtım açısından mantıklıdır. Bir şeyler okumak ya da izlemek kafa dağıtıyor gibi olsa da, o durum içinde odaklanmak cidden zor olacaktır. Bunları göz önüne aldığımızda durumdan sıyrılmanın belirli yöntemleri olduğunu da görüyoruz.
Önemli olan her zaman ki gibi çabayı ayakta tutabilmektir. İçimizde şekillenen kötülük, bazen form değiştirip, bizi bu halde de yakalamak ister. Elimizden gelen ise ona direnmek olmalıdır. Yeterince çaba harcarsak, o algının dağıldığını görürüz. Her durum için geçerli olmasa da, bazı durumlarda bu korkudan sıyrılmanın mantıklı yolları olduğunu farkedeceğiz. Adım atmak en başta gelen şeylerden bir tanesidir. Adım atmak hayatın her alanında işlevsel olduğu gibi, korku gibi extreme durumlar için de geçerlidir. Temel olan şey bakış açımızın nasıl şekillendiğidir. Bu bakış açısını mantıklı bir yere oturtursak, o zaman işlerin daha kolay yürüdüğünü de anlamış oluruz. Kafamızda olan şeylerin ya da bu kurguların bütününün diyelim, fiziksel yansımaları olduğunu bilmeliyiz.
Korkunun oluşma dinamğini bilemesekte, elimizdeki bazı veriler; fiziksel ve ruhsal yansımalar, verilen tepkiler, algılar gibi bu durumun nasıl olduğunu bize anlatmaktadır. Anlayabilmek için hissedebilmemiz lazım. Hissedilen şeyin makul ve mantıklı yanlarından, çözüm yolları üretebiliriz. Tekniğe fazla takılmadan, manevi olarakta çözümleri kendi içimizde bulabiliriz. Her şey madde içinde varolmuyor. Metafizik boyutunda da bazı gerçekler ile yüzleşme imkanımız her daim içinde barınıyor. Bazı gerçeklerin nasıl yansıdığını görebilirsek, işte o zaman mevcut sorunlarımız ile yüzleşebilme ihtimalimiz de içinde bulunmaktadır.
En başta direnebilmeliyiz. Bu durum ile yüzleşecek gerekli cesareti içimizde barındırmalıyız. Bunları göz önüne alarak, özgürlüğümüzü saçma bir kurgu içinde vermenin bir mantığı da bulunmamaktadır. Bu sadece bizi uzaklaştırı ve acizleştirir. Elimizden gelen maximum çabayı göstermeli ve durumu ona göre şekillendirebilmeliyiz. Bu güç içimizde var ve bu gücü bizden uzaklaştıramazlar. Bunun bilincinde olarak korku durumu için ya da başka durumlar için, hayat içinde dik durabilmeliyiz. Görünüşte bize zarar verebilirler ama aslında biz aciz kalmadığımız sürece kimse bize zarar veremez. Kendimize güvenmeli ve ayaklarımız üzerinde durup, gereken mücadeleyi ve üstümüze düşen şeyleri yapmalıyız. Her daim kendimizi iyi hissedemeyiz, evet bu bir gerçek. Bunun yanında kendimizi iyi hissedebilmek için gerekli sebepleri ve sonuçları hazırlayabiliriz. Bunlar düşünsel düzlemde başlayan şeyler. Sıkıntı aslında iki taraflı, iyi ve kötü kendi içinde barınmakta. Bunu net olarak görebilirsek, o zaman sorunlar ile yüzleşmek daha kolay olacaktır.
Sıkıntılı zamanlardan uzaklaşmanın belki de en iyi yolu rahat zamanlarımızı düşünmektir. O zamanlarda neler yaptığımızı yeniden gözden geçirmektir. Bu düzlemlerde hareket edebilirsek, o zaman işler bir parça daha rayında olacaktır. Güzel bir güne yeniden uyanmak için kabusların sadece beynimizde olduğunu unutmamalıyız. Hayata yeniden devam edebilmek içinse, sadece nefes almalıyız.
Bu duygu bizi sarmaya başladığı zaman kaçacak pek fazla yer yoktur. Her şey kafamızda olup bitmektedir. Dürtülerimiz gerekli hormonları salgılayıp, bizi hazır ya da aciz hale getirmektedir. Bu durumun ışığında aslında beynimizin bir bölümünde olan bir durumun, fiziksel yansımalarını görmek cidden enteresandır. Bu durum sarıp sarmalamaya başladığı zaman, en mankul olan şey sakin kalmaya çalışmaktır. Düşüncelerdeki detayların tamamını görmek üzerine kurgulandığı için, düşüncesiz kalmaya çalışmak, bu durumun beslenmesinin bir parça önüne geçecektir. Duygular karışmaya başladığı zaman, eskiden bize iyi gelen ya da mutlu eden şeylere yönelmek, bir parça çözümü içinde barındırmaktadır. Başka bir açıdan ise uyumak, yalıtım açısından mantıklıdır. Bir şeyler okumak ya da izlemek kafa dağıtıyor gibi olsa da, o durum içinde odaklanmak cidden zor olacaktır. Bunları göz önüne aldığımızda durumdan sıyrılmanın belirli yöntemleri olduğunu da görüyoruz.
Önemli olan her zaman ki gibi çabayı ayakta tutabilmektir. İçimizde şekillenen kötülük, bazen form değiştirip, bizi bu halde de yakalamak ister. Elimizden gelen ise ona direnmek olmalıdır. Yeterince çaba harcarsak, o algının dağıldığını görürüz. Her durum için geçerli olmasa da, bazı durumlarda bu korkudan sıyrılmanın mantıklı yolları olduğunu farkedeceğiz. Adım atmak en başta gelen şeylerden bir tanesidir. Adım atmak hayatın her alanında işlevsel olduğu gibi, korku gibi extreme durumlar için de geçerlidir. Temel olan şey bakış açımızın nasıl şekillendiğidir. Bu bakış açısını mantıklı bir yere oturtursak, o zaman işlerin daha kolay yürüdüğünü de anlamış oluruz. Kafamızda olan şeylerin ya da bu kurguların bütününün diyelim, fiziksel yansımaları olduğunu bilmeliyiz.
Korkunun oluşma dinamğini bilemesekte, elimizdeki bazı veriler; fiziksel ve ruhsal yansımalar, verilen tepkiler, algılar gibi bu durumun nasıl olduğunu bize anlatmaktadır. Anlayabilmek için hissedebilmemiz lazım. Hissedilen şeyin makul ve mantıklı yanlarından, çözüm yolları üretebiliriz. Tekniğe fazla takılmadan, manevi olarakta çözümleri kendi içimizde bulabiliriz. Her şey madde içinde varolmuyor. Metafizik boyutunda da bazı gerçekler ile yüzleşme imkanımız her daim içinde barınıyor. Bazı gerçeklerin nasıl yansıdığını görebilirsek, işte o zaman mevcut sorunlarımız ile yüzleşebilme ihtimalimiz de içinde bulunmaktadır.
En başta direnebilmeliyiz. Bu durum ile yüzleşecek gerekli cesareti içimizde barındırmalıyız. Bunları göz önüne alarak, özgürlüğümüzü saçma bir kurgu içinde vermenin bir mantığı da bulunmamaktadır. Bu sadece bizi uzaklaştırı ve acizleştirir. Elimizden gelen maximum çabayı göstermeli ve durumu ona göre şekillendirebilmeliyiz. Bu güç içimizde var ve bu gücü bizden uzaklaştıramazlar. Bunun bilincinde olarak korku durumu için ya da başka durumlar için, hayat içinde dik durabilmeliyiz. Görünüşte bize zarar verebilirler ama aslında biz aciz kalmadığımız sürece kimse bize zarar veremez. Kendimize güvenmeli ve ayaklarımız üzerinde durup, gereken mücadeleyi ve üstümüze düşen şeyleri yapmalıyız. Her daim kendimizi iyi hissedemeyiz, evet bu bir gerçek. Bunun yanında kendimizi iyi hissedebilmek için gerekli sebepleri ve sonuçları hazırlayabiliriz. Bunlar düşünsel düzlemde başlayan şeyler. Sıkıntı aslında iki taraflı, iyi ve kötü kendi içinde barınmakta. Bunu net olarak görebilirsek, o zaman sorunlar ile yüzleşmek daha kolay olacaktır.
Sıkıntılı zamanlardan uzaklaşmanın belki de en iyi yolu rahat zamanlarımızı düşünmektir. O zamanlarda neler yaptığımızı yeniden gözden geçirmektir. Bu düzlemlerde hareket edebilirsek, o zaman işler bir parça daha rayında olacaktır. Güzel bir güne yeniden uyanmak için kabusların sadece beynimizde olduğunu unutmamalıyız. Hayata yeniden devam edebilmek içinse, sadece nefes almalıyız.
14 Haziran 2012 Perşembe
Karanlığa Göz Kırpan Gruplar
karanlık derken burada karanlığı içsel derinlik olarak kullandım. karanlığa göz kırpan gruplar , içsel yolculuğumuzda bazı olayların kötü yanlarını gösterebilmekte gayet başarılı olanlar. bunu özel bir çaba yapmadan, direk olarak yapmaktalar. karşımızda olan bu grupların, içsel yolculuğumuzda karşımıza çıkardıkları cidden başarılı. elimizdekinin kıymetini bilip, yola devam edebilmek anlamında, çok verimli şeyleri içlerinde barındırıyorlar. bunlardan bir kaç tanesini sizle kendimce paylaşmaya karar verdim. umarım sizin içinde bir parça faydalı olur.
Isis: bu grup sludge'ı progresif düzlemden ziyade, post-metal ve post-rock karması bir müzik içinde kullanıyorlar. şarkılarındaki derinlik entelektüel birikim ile artıyor. bu birikimi sözlerde ya da melodilerde birebir görebilmekteyiz. sadece biraz yanına yaklaşıp, kulak kabartmamız yeterli. bunu o gözle dinleyebilirsek, içsel yolculuklardaki, karamsar yanlarımızı daha net görebiliriz. sorguladığımız bir çok şeyi ,bu adamlar da sorguluyorlar. sorgulamalarını müziğin içine öyle bir yerleştirmişler ki, sadece uzaktan bakmak yerine tadmakta gerekmekte. bazılarının bildiği ama genelde hiç dinlemediği gruplar vardır. Isis de bunlardan biri olabilmekte. panopticon albümleri ile o hardcore vari kirlilik ortadan kayboldu ve prodüksiyonlar daha da netleşti. 2009 yılına gelene kadar, elimizde bu düzlemde 4 albüm var. bu 4 albüm gerçekten modern bir çizgide kendini gösteriyor.
verilen ya da istenen mesajı direk olarak iletiyor. bu iletişim içinde kendi yolculuğumuzda, bir çok şeyin çıkacağını düşünüyorum. sadece daha yakından bakmalı ve kendimizi verebilmeliyiz. beklentilerimiz de müzik içinde farklı yansımalar gösterir. bu yansımalar bazen direk, bazen ise parçalı olarak varolur. Isis içinde bu muğlak taraflar ortadan kayboluyor ve entelektüel sertlik ile müziğin ılık bir karışımını görüyoruz. bu adamlar 2009 da projelerini sonlandırırken şu cümleyi kurdular ; " Yapacağımızı yaptık, söyleyeceğimizi söyledik". daha neti olamazdı sanırım. bu gruba özellikle o içsel karanlıkta dikkat edilmeli.
Ulver: bu grup çok enteresan bir grup. çıktıkları yolculuğa black metal olarak başladılar. 95 yılında kimsenin yapmadığını yapıp Kveldsfanger isminde bir albüm çıkardılar ve yollarına devam ettiler. bir tane daha black metal albümü yapıp, metamorphosis isminde bir albümle kendi yollarının ismini koydular. geldikleri noktayı önceleri dark electronic/ ambient olarak isimlendirirken, şu anda çok başka bir yolda yürümekteler. yürüdükleri bu yollarda aynı karanlığı korudular ama ilerledikleri düzlem, başkalarının hayal edeceğinden ya da cesaret edeceğinden çok uzaktaydı. bunları görebilenler için bu yolculuk çok anlamlıydı. küçük mavi kuş'un şarkısını herkes dinleyemedi. dinleyenler ise üşüdüler ve ürperdiler. üşümelerinin arkasında ise sadece karanlık mı vardı? elbette hayır. üşüten şey melodilerden ziyade, hissedilendi.
hissedilenlere bu kadar önem veren bu grup. tarihleri boyunca hiç bir konsere çıkmadılar. geçen sene The Norwegian National Opera adlı bir konser verdiler, bir opera salonunda. bu adamlar bunu dvd haline getirip, fanlar ile paylaştılar. insan müziklerini dinlendiği zaman bunu sahnede çalamayacaklarını düşünür ama ulver bunu kusursuz şekilde yaptı. bu adamların prodüksiyon konusundaki yetenekleri öncelikle enstruman hakimiyetinden geliyordu. bunu bilenler albümlerinin ne kadar derinleştiğini daha net görebilirler. alt yapı olarak elektronik müzik içinde olsa da, dışardan bakıldığında bu karanlık sadece bunla sağlanamazdı. ulverin müziğini karanlık olarak adlandırmak adil olmaz. durağan bir karanlık var ortada. tam olarak huzur vermese de, insanı düşünmeye iten bir durum var ortada. yapılan işlerin kalitesine baktığımda ise cidden çok farklı bir mecrada olduğu gözüküyor. bunu anlayabilenler için ulver'in müziği her haliyle lezzetli. lezzeti alabilenler içinse, hayat daha karanlık mı? elbette hayır. daha fazla sakinliği içinde barındırıyor sadece.
Mogwai: bu adamlar iskoçyadan çıktılar. iskoçyanın bağrından çıkan insanların bu müzik yerine daha agresif bir şey yapmaları bekleniyor aslında. mogwai bunu vermedi. bunun yerine o kadar dingin bir yola girdi ki, post-rock'ın gizemli yollarında kendine cevaplar aradı. Happy Songs For Happy People gibi efsane bir albüm içinde, Hunted By A Freak isminde, sıradanlığın ve o bilinmez karanlığın içinde enfes bir şarkı yaptılar. bu şarkıdan ve albümden öncesi ve sonrası da değerli ama bu albüm mogwai için milad oldu. post-rock yapan bir grubun, sakinlik içinde huzurun karanlığına dair adım attığı yollar ya da çalınan melodilerde ki o pasif-agresif durum insanı canlandırmakta.
durup düşünüldüğü zaman bu adamların neden bu işle uğraştıklarını anlayamamışımdır. bu iş o kadar derin ve katmanlı ki, o melodilerin arkasına geçen düşünce ve kişisel yolculuğumda bana kattıkları, sadece sukunet olarak isimlendirilemezdi. şarkıların arkasında bir tuhaflık ve küçük bir karnalık var. bunu ilk başta anlamak belki zor, o kadar sakin bir müziğin içinde gözükmekteler ki. durum aslında beklenenden çok daha karışık ve o entelektüel tutum, çok daha derinlere ilerliyor. herkesin kendine ait bir şeyler bulabileceği bir grubun, yaşamı minimal melodilerle bu denli net tanımlamaları cidden şaşırtıcı.
Mastodon: bu grup sludge metalin progresif düzlemlerinde yelken açmakta. efsane albüm leviathan'den sonra işler cidden değişti. çıkış şarkıları blood and thunder'dı. şarkı inanılmaz gaz bir şarkıydı ama aslında genel albüm konseptindeki yavaşlık ve ilkellik ile pek alakası yoktu. mastodon yıllar içindeki müzikal kariyerinde şunu yaptı. öyle minimal ve sludge denilemeyecek şarkılar koydular ki, bu şarkıları anlamak ve anlamlandırmak için cidden defalarca dinlemek gerekti. her albümde bir iki şarkı vardı ve bu şarkılar, albüm konseptinden çok daha farklı. çok daha derine inen şarkılardı. bunu gerçekten tanımalamak zor. bu adamların yaptığı müzikte ilkel bir taraf var. bu ilkelliğin yani bir anlamda köklere dönüşün içinde karanlık bir taraf var. bu karanlık tarafın kötülükle alakası yok. bir mamutun sırtındaki yara gibi, maynunun elindeki enfeksiyon gibi. eskiye dair ya da yeniye dair ama ilkel. bu adamların karanlık algısı da burada başlıyor.
bu karanlığı tanımlamak için cidden uzun çabalar gerekse de, anlamak için özellikle sözler ile beraber ilerleyip, o ilkelliğin adını tam olarak koyabilmek gerekiyor. müzik zaten böyle bir şey. bize kazandırdığı, kendi yolculuğumuz içinde olanlar aslında. bu ilkel karanlık bana ne kazandırdı? hayatta nerde durduğumu sorgulamamı sağladı en başta. bunu anlayabilmek için düşünmemi sağladı. adımları atarken, durumu tam olarak idrak edip, yol almada kolaylık sağladı. bu ilkelliğin bir parçasını hayatında taşıyanlar için mastodon önemli grup.
Dark Tranquillity: bu grup cidden çok önemli bir yerde duruyor. isveçte melodik death metalin kitabı yazılırken, 55. ciltten 88. cilde kadar bunu dark tranquillity yazdı. melodik death metalin üç atlısından biri oldu benim gözümde. ama tuhaf bir şey vardı. emsalleri işin eğlenceli ve çok daha fazla kitleye hitap edebilecek bir tarafına yönelirken, bu adamlar melankolik ve karanlık tarafına yöneldiler. sözlerde garip bir karanlık ve bunalım vardı. melodik death metalin özünde olana pek benzemiyordu. öyle diyeceğiz ama melodik death metalin oluşmasını sağlayan, en büyük gruplardan biri de bu adamlar. demek ki yanlıyoruz. projector albümünü bilen biler. oradaki hüznü tam olarak tanımlayabilmek zor. klavye kullanımı, kimse kullanmazken ve derinlik cidden çok ileride. şu anda dinlediğimizde sıradan gelebilir. binlerce grup tekrar etti ama ilk bu adamlar yaptılar. onu bir kere bir kenara yazmamız lazım.
bu ölçeklerde değerlendirdiğimiz zaman, nasıl bir kaanlığın içinde olduklarını anlamak zor. sözler konusunda çok çok ciddi işler yaptılar. mnelodiler kısmına girmeyeceğim bile. beklenenden çok çok daha derin. bu derinliği görebilenler için melankoli ve karanlık iç içe geçmiş gibi. bu iç içe geçme durumu, bize farklı yollar kazandırdı. yolculuğumuzda ya da benim yolculuğumda sığındığım limanlardan birisi oldu. bu anlamda çok çok değerli. biraz zaman ayırıp, detaylandıranlar için dark tranquillity beklenenden fazlasını sunacaktır.
Empyrium: bu adamlar inanılmazlar. almanyadan böyle şeyler çıkar mı? diyenler için adete bir cevap niteliğinde. eğer ölümsüzlük içinde yol alan canlılardan birisi olsaydım. evimde empyrium çalar ve gece gündüz şarap içerdim. empyrium weiland albümü ile bu karanlıkta çıtayı çok yukarılara taşıdı. bu albümde öyle acılı, öyle içsel şeyler var ki; sadece yarım saat ayırıp, bu dünyadan olmadığını net olarak anlayabiliriz.
benim yolculuğumda empyrium şarap demek. ne zaman şarap içsem dinlediğim ender gruplardan bir tanesi. bu sentez nasıl oluştu bilmiyorum ama beni üzüyor bu adamların yaptığı müzik. kocaman ağaçların olduğu bir yolda, mezar taşları arasında ilerlerken, arkadan duyulan kargaların sesinden ürküp, ayak seslerinizin bir melodi oluşturması gibi bir durum var ortada. bu adamlar weiland albümünü yaptıktan sonra dağıldılar. en güzel işler hep sonlanan projelerde oldu ironik olarak. bu adamlar da buna emsaldir. yaptıkları müziği saf karanlığa yakın bir yerde tanımlayabilirim. kötülük kesinlikle değil belki biraz umutsuzluk. bu müziğin bazı hayatlara ironik olarak "yaşamalısın" mesajını verdiğini, dikkatli bakınca daha net görüyorum. empyrium değerli. daha fazla zaman ayrlıp, uzun uzun bir şişe şarapla dinlenmesi gereken bir grup.
Funeral: doom metal sever misiniz bilmem. ben zaman ayırmayı severim doom metale. yapı olarak bana o kullanım anlamında çok keyif vermektedir. o yavaşlık ve o zariflik beni benden almaktadır. zamanın birinde funeral diye bir grup çıktı. doom metali o kadar yavaş çaldılar ki, artık saf olarak doom olmaktan çıkmıştı. buna takipçileri funeral doom metal dediler. bu adamlar ironik olarak bir türün yaratıcıları oldular. bu gruptan sonra bu tarzda müzik yapan bir sürü grup ortaya çıktı. bunların atası konumunda her zaman funeral olacak. funeral öyle bir müzik yaptı ki, yaptıklarının derinliği dinleyenler için daha farklı oldu. yer yer nedense funeral doom ile sludge birbirine çok yakın görürüm. tür olarak alakaları olmasa da, bazı kullanımlar bunu ortaya koymaktadır. en azından bende bu çağrışımı yapmaktadır.
funeral'a bir göz atılmalı. yaptıkları müzik bazılarını sıksa da, karanlığa göz kırpan işler içinde funeral da kendi yerini almakta. yaptıkları müziğin derinliğini zaman bize daha net göstermektedir. uzun zamandır piysada olup, bu müziği ayakta tutmak için çalışmaktalar. bazı zamanlar sadece onlar bunu yapmakta. bazen bi kaç grup daha çıkarak, bu türü ayaklandırmakta. sakinlik ve karanlık, kendimizi dinlerkern funeral'ın bize verebileceği ender hediyeler arasında. bakış açımızın muğlaklaşmadan, saf duygulara ulaşmasını sağlamakta. bunu yaparken de hiç bir kaygı gütmeden, türün en yavaş hali ile bunu yapmakta. her tarzın içinde bir haz olduğu gibi funeral'da da bu var. biraz zaman ayıranlar bunu yakından göreceklerdir.
yukarıda bazı sevdiğim grupları tanıtmaya ve karanlığa nasıl yaklaştıklarını kendimce anlatmaya çalıştım. üzerine konuşulacak çok fazla grup var ama yukarıdaki gruplar, bunlar arasında benim için en fazla öne çıkanları gibi. unuttuklarım ya da şu an için aklıma gelmeyenler var tabi ki. soru gelebilir. neden black metal grubu yok gibi. ben kötülük konseptinden ziyade, minimal karanlığın bize kattıklarını anlatmaya çalıştım. kelimeler yetersiz belirli zamanlarda ama müzik bunu kendi adına yapacaktır. kendi yolculuğumda bu gruplar bana arkadaş oldu. bana göremediğim şeyleri gösterdiler ve zaman ayırdığım kavramların, ne kadar anlamlı olabileceğini bana anlattılar. ben onlara zaman ayırdım, ironik olarak onlar bana daha fazla zaman ayırmış olarak döndüler. bu süreçlerde bu gruplardan cidden çok faydalandım ve kendi yolumu ararken, karşıma çıkan engelleri aşmak için bu grupları yeri geldiğinde zırh olarak, yeri geldiğinde kalkan olarak kullandım. benim yolculuğumda bana çok şey kattılar. umarım sizin yolculuğunuzda da bu minimal karanlık bana öğrettiği gibi o gizemli sözleri, size de fısıldar.
Isis: bu grup sludge'ı progresif düzlemden ziyade, post-metal ve post-rock karması bir müzik içinde kullanıyorlar. şarkılarındaki derinlik entelektüel birikim ile artıyor. bu birikimi sözlerde ya da melodilerde birebir görebilmekteyiz. sadece biraz yanına yaklaşıp, kulak kabartmamız yeterli. bunu o gözle dinleyebilirsek, içsel yolculuklardaki, karamsar yanlarımızı daha net görebiliriz. sorguladığımız bir çok şeyi ,bu adamlar da sorguluyorlar. sorgulamalarını müziğin içine öyle bir yerleştirmişler ki, sadece uzaktan bakmak yerine tadmakta gerekmekte. bazılarının bildiği ama genelde hiç dinlemediği gruplar vardır. Isis de bunlardan biri olabilmekte. panopticon albümleri ile o hardcore vari kirlilik ortadan kayboldu ve prodüksiyonlar daha da netleşti. 2009 yılına gelene kadar, elimizde bu düzlemde 4 albüm var. bu 4 albüm gerçekten modern bir çizgide kendini gösteriyor.
verilen ya da istenen mesajı direk olarak iletiyor. bu iletişim içinde kendi yolculuğumuzda, bir çok şeyin çıkacağını düşünüyorum. sadece daha yakından bakmalı ve kendimizi verebilmeliyiz. beklentilerimiz de müzik içinde farklı yansımalar gösterir. bu yansımalar bazen direk, bazen ise parçalı olarak varolur. Isis içinde bu muğlak taraflar ortadan kayboluyor ve entelektüel sertlik ile müziğin ılık bir karışımını görüyoruz. bu adamlar 2009 da projelerini sonlandırırken şu cümleyi kurdular ; " Yapacağımızı yaptık, söyleyeceğimizi söyledik". daha neti olamazdı sanırım. bu gruba özellikle o içsel karanlıkta dikkat edilmeli.
Ulver: bu grup çok enteresan bir grup. çıktıkları yolculuğa black metal olarak başladılar. 95 yılında kimsenin yapmadığını yapıp Kveldsfanger isminde bir albüm çıkardılar ve yollarına devam ettiler. bir tane daha black metal albümü yapıp, metamorphosis isminde bir albümle kendi yollarının ismini koydular. geldikleri noktayı önceleri dark electronic/ ambient olarak isimlendirirken, şu anda çok başka bir yolda yürümekteler. yürüdükleri bu yollarda aynı karanlığı korudular ama ilerledikleri düzlem, başkalarının hayal edeceğinden ya da cesaret edeceğinden çok uzaktaydı. bunları görebilenler için bu yolculuk çok anlamlıydı. küçük mavi kuş'un şarkısını herkes dinleyemedi. dinleyenler ise üşüdüler ve ürperdiler. üşümelerinin arkasında ise sadece karanlık mı vardı? elbette hayır. üşüten şey melodilerden ziyade, hissedilendi.
hissedilenlere bu kadar önem veren bu grup. tarihleri boyunca hiç bir konsere çıkmadılar. geçen sene The Norwegian National Opera adlı bir konser verdiler, bir opera salonunda. bu adamlar bunu dvd haline getirip, fanlar ile paylaştılar. insan müziklerini dinlendiği zaman bunu sahnede çalamayacaklarını düşünür ama ulver bunu kusursuz şekilde yaptı. bu adamların prodüksiyon konusundaki yetenekleri öncelikle enstruman hakimiyetinden geliyordu. bunu bilenler albümlerinin ne kadar derinleştiğini daha net görebilirler. alt yapı olarak elektronik müzik içinde olsa da, dışardan bakıldığında bu karanlık sadece bunla sağlanamazdı. ulverin müziğini karanlık olarak adlandırmak adil olmaz. durağan bir karanlık var ortada. tam olarak huzur vermese de, insanı düşünmeye iten bir durum var ortada. yapılan işlerin kalitesine baktığımda ise cidden çok farklı bir mecrada olduğu gözüküyor. bunu anlayabilenler için ulver'in müziği her haliyle lezzetli. lezzeti alabilenler içinse, hayat daha karanlık mı? elbette hayır. daha fazla sakinliği içinde barındırıyor sadece.
Mogwai: bu adamlar iskoçyadan çıktılar. iskoçyanın bağrından çıkan insanların bu müzik yerine daha agresif bir şey yapmaları bekleniyor aslında. mogwai bunu vermedi. bunun yerine o kadar dingin bir yola girdi ki, post-rock'ın gizemli yollarında kendine cevaplar aradı. Happy Songs For Happy People gibi efsane bir albüm içinde, Hunted By A Freak isminde, sıradanlığın ve o bilinmez karanlığın içinde enfes bir şarkı yaptılar. bu şarkıdan ve albümden öncesi ve sonrası da değerli ama bu albüm mogwai için milad oldu. post-rock yapan bir grubun, sakinlik içinde huzurun karanlığına dair adım attığı yollar ya da çalınan melodilerde ki o pasif-agresif durum insanı canlandırmakta.
durup düşünüldüğü zaman bu adamların neden bu işle uğraştıklarını anlayamamışımdır. bu iş o kadar derin ve katmanlı ki, o melodilerin arkasına geçen düşünce ve kişisel yolculuğumda bana kattıkları, sadece sukunet olarak isimlendirilemezdi. şarkıların arkasında bir tuhaflık ve küçük bir karnalık var. bunu ilk başta anlamak belki zor, o kadar sakin bir müziğin içinde gözükmekteler ki. durum aslında beklenenden çok daha karışık ve o entelektüel tutum, çok daha derinlere ilerliyor. herkesin kendine ait bir şeyler bulabileceği bir grubun, yaşamı minimal melodilerle bu denli net tanımlamaları cidden şaşırtıcı.
Mastodon: bu grup sludge metalin progresif düzlemlerinde yelken açmakta. efsane albüm leviathan'den sonra işler cidden değişti. çıkış şarkıları blood and thunder'dı. şarkı inanılmaz gaz bir şarkıydı ama aslında genel albüm konseptindeki yavaşlık ve ilkellik ile pek alakası yoktu. mastodon yıllar içindeki müzikal kariyerinde şunu yaptı. öyle minimal ve sludge denilemeyecek şarkılar koydular ki, bu şarkıları anlamak ve anlamlandırmak için cidden defalarca dinlemek gerekti. her albümde bir iki şarkı vardı ve bu şarkılar, albüm konseptinden çok daha farklı. çok daha derine inen şarkılardı. bunu gerçekten tanımalamak zor. bu adamların yaptığı müzikte ilkel bir taraf var. bu ilkelliğin yani bir anlamda köklere dönüşün içinde karanlık bir taraf var. bu karanlık tarafın kötülükle alakası yok. bir mamutun sırtındaki yara gibi, maynunun elindeki enfeksiyon gibi. eskiye dair ya da yeniye dair ama ilkel. bu adamların karanlık algısı da burada başlıyor.
bu karanlığı tanımlamak için cidden uzun çabalar gerekse de, anlamak için özellikle sözler ile beraber ilerleyip, o ilkelliğin adını tam olarak koyabilmek gerekiyor. müzik zaten böyle bir şey. bize kazandırdığı, kendi yolculuğumuz içinde olanlar aslında. bu ilkel karanlık bana ne kazandırdı? hayatta nerde durduğumu sorgulamamı sağladı en başta. bunu anlayabilmek için düşünmemi sağladı. adımları atarken, durumu tam olarak idrak edip, yol almada kolaylık sağladı. bu ilkelliğin bir parçasını hayatında taşıyanlar için mastodon önemli grup.
Dark Tranquillity: bu grup cidden çok önemli bir yerde duruyor. isveçte melodik death metalin kitabı yazılırken, 55. ciltten 88. cilde kadar bunu dark tranquillity yazdı. melodik death metalin üç atlısından biri oldu benim gözümde. ama tuhaf bir şey vardı. emsalleri işin eğlenceli ve çok daha fazla kitleye hitap edebilecek bir tarafına yönelirken, bu adamlar melankolik ve karanlık tarafına yöneldiler. sözlerde garip bir karanlık ve bunalım vardı. melodik death metalin özünde olana pek benzemiyordu. öyle diyeceğiz ama melodik death metalin oluşmasını sağlayan, en büyük gruplardan biri de bu adamlar. demek ki yanlıyoruz. projector albümünü bilen biler. oradaki hüznü tam olarak tanımlayabilmek zor. klavye kullanımı, kimse kullanmazken ve derinlik cidden çok ileride. şu anda dinlediğimizde sıradan gelebilir. binlerce grup tekrar etti ama ilk bu adamlar yaptılar. onu bir kere bir kenara yazmamız lazım.
bu ölçeklerde değerlendirdiğimiz zaman, nasıl bir kaanlığın içinde olduklarını anlamak zor. sözler konusunda çok çok ciddi işler yaptılar. mnelodiler kısmına girmeyeceğim bile. beklenenden çok çok daha derin. bu derinliği görebilenler için melankoli ve karanlık iç içe geçmiş gibi. bu iç içe geçme durumu, bize farklı yollar kazandırdı. yolculuğumuzda ya da benim yolculuğumda sığındığım limanlardan birisi oldu. bu anlamda çok çok değerli. biraz zaman ayırıp, detaylandıranlar için dark tranquillity beklenenden fazlasını sunacaktır.
Empyrium: bu adamlar inanılmazlar. almanyadan böyle şeyler çıkar mı? diyenler için adete bir cevap niteliğinde. eğer ölümsüzlük içinde yol alan canlılardan birisi olsaydım. evimde empyrium çalar ve gece gündüz şarap içerdim. empyrium weiland albümü ile bu karanlıkta çıtayı çok yukarılara taşıdı. bu albümde öyle acılı, öyle içsel şeyler var ki; sadece yarım saat ayırıp, bu dünyadan olmadığını net olarak anlayabiliriz.
benim yolculuğumda empyrium şarap demek. ne zaman şarap içsem dinlediğim ender gruplardan bir tanesi. bu sentez nasıl oluştu bilmiyorum ama beni üzüyor bu adamların yaptığı müzik. kocaman ağaçların olduğu bir yolda, mezar taşları arasında ilerlerken, arkadan duyulan kargaların sesinden ürküp, ayak seslerinizin bir melodi oluşturması gibi bir durum var ortada. bu adamlar weiland albümünü yaptıktan sonra dağıldılar. en güzel işler hep sonlanan projelerde oldu ironik olarak. bu adamlar da buna emsaldir. yaptıkları müziği saf karanlığa yakın bir yerde tanımlayabilirim. kötülük kesinlikle değil belki biraz umutsuzluk. bu müziğin bazı hayatlara ironik olarak "yaşamalısın" mesajını verdiğini, dikkatli bakınca daha net görüyorum. empyrium değerli. daha fazla zaman ayrlıp, uzun uzun bir şişe şarapla dinlenmesi gereken bir grup.
Funeral: doom metal sever misiniz bilmem. ben zaman ayırmayı severim doom metale. yapı olarak bana o kullanım anlamında çok keyif vermektedir. o yavaşlık ve o zariflik beni benden almaktadır. zamanın birinde funeral diye bir grup çıktı. doom metali o kadar yavaş çaldılar ki, artık saf olarak doom olmaktan çıkmıştı. buna takipçileri funeral doom metal dediler. bu adamlar ironik olarak bir türün yaratıcıları oldular. bu gruptan sonra bu tarzda müzik yapan bir sürü grup ortaya çıktı. bunların atası konumunda her zaman funeral olacak. funeral öyle bir müzik yaptı ki, yaptıklarının derinliği dinleyenler için daha farklı oldu. yer yer nedense funeral doom ile sludge birbirine çok yakın görürüm. tür olarak alakaları olmasa da, bazı kullanımlar bunu ortaya koymaktadır. en azından bende bu çağrışımı yapmaktadır.
funeral'a bir göz atılmalı. yaptıkları müzik bazılarını sıksa da, karanlığa göz kırpan işler içinde funeral da kendi yerini almakta. yaptıkları müziğin derinliğini zaman bize daha net göstermektedir. uzun zamandır piysada olup, bu müziği ayakta tutmak için çalışmaktalar. bazı zamanlar sadece onlar bunu yapmakta. bazen bi kaç grup daha çıkarak, bu türü ayaklandırmakta. sakinlik ve karanlık, kendimizi dinlerkern funeral'ın bize verebileceği ender hediyeler arasında. bakış açımızın muğlaklaşmadan, saf duygulara ulaşmasını sağlamakta. bunu yaparken de hiç bir kaygı gütmeden, türün en yavaş hali ile bunu yapmakta. her tarzın içinde bir haz olduğu gibi funeral'da da bu var. biraz zaman ayıranlar bunu yakından göreceklerdir.
yukarıda bazı sevdiğim grupları tanıtmaya ve karanlığa nasıl yaklaştıklarını kendimce anlatmaya çalıştım. üzerine konuşulacak çok fazla grup var ama yukarıdaki gruplar, bunlar arasında benim için en fazla öne çıkanları gibi. unuttuklarım ya da şu an için aklıma gelmeyenler var tabi ki. soru gelebilir. neden black metal grubu yok gibi. ben kötülük konseptinden ziyade, minimal karanlığın bize kattıklarını anlatmaya çalıştım. kelimeler yetersiz belirli zamanlarda ama müzik bunu kendi adına yapacaktır. kendi yolculuğumda bu gruplar bana arkadaş oldu. bana göremediğim şeyleri gösterdiler ve zaman ayırdığım kavramların, ne kadar anlamlı olabileceğini bana anlattılar. ben onlara zaman ayırdım, ironik olarak onlar bana daha fazla zaman ayırmış olarak döndüler. bu süreçlerde bu gruplardan cidden çok faydalandım ve kendi yolumu ararken, karşıma çıkan engelleri aşmak için bu grupları yeri geldiğinde zırh olarak, yeri geldiğinde kalkan olarak kullandım. benim yolculuğumda bana çok şey kattılar. umarım sizin yolculuğunuzda da bu minimal karanlık bana öğrettiği gibi o gizemli sözleri, size de fısıldar.
13 Haziran 2012 Çarşamba
Falling From The Sky
kafamızın karıştığı zamanlar vardır. her zaman geriye dönüp bakmakla işler daha iyiye gitmez. bize somut çözümler lazımdır. elimizdekini bu yolda harcamaya ve kararlı olmaya niyetlendiğimizde, işlerin bir nebze düzeldiğini görürüz. benim hayatımda en azından öyle oldu. uzunca bir süre aşağıda yaşadım ve statü denen şeylerin tamamını kaybetttim. biraz düzelmeye başlayınca kafamda yeni fikirler, filizlenmeye başladı. belki de hayatımın sonraki bölümünde bana yoldaş ve yol gösterecek fikirlerdi. bu yolda ilerlerken gene her zaman ki gibi düşüşler yaşadım.
düşüşlerden kaçış yoktu belki de ama mücadele etmeliydim. bu yazının amacı aslında, bana bu zamanların bir şeyler ifade etmesi. elimdekini bu zamanlarda kaybederim, hafızam zayıflar ve korkular sarar. işlerin tamamının ters gitmeye başladığını görürüm ya da düşünürüm. bazen kaçacak zaman yoktur. yakalanırsın. yağmurun bir anda yağması gibidir. kendinle bir anda yüzleşmen gerekir. geçmişinle yüzleşmen gerekir. şu anda yaptıkların ve düşündüklerinle bir olman gerekir. bunu çoğu zaman başaramazsın ve dibe düşersin. şiddet sana karşı uygulanır ve zayıflarsın. şiddetten kastım, fiziksel şiddet değil. bu daha çok ruhsal düzlemde yaşanır. ya kendine acı verirsin ya da kendini aciz hissedersin.
bu durumları insanlar bu kadar sık yaşamaz. sen belli durumlardan dolayı daha sık yaşarsın ama sen varsın. sana sahip çıkan sen varsın. benliğinin arkasında bir güç var. seni sarıp, sarmalayan da bu güç. buna her zaman dikkat etmediğini biliyorum ama böyle zamanlarda biraz dikkat et. insanlardan ne olup bittiğini anlamalarını beklemek, sadece kendini üzmek olur. anlamayacaklar, yardımcı olmak isteyenler de sadece kendilerini üzecekler. esas durum bu aslında. normal olduğun ya da olmaya çalıştığın zamanlarda, işler bir nebze rayında gidiyor. en azından onlara ve kurallarına biraz daha yaklaşabiliyorsun. ağız dolusu saçmalayabiliyorsun ama gerçekte beklediğin şey bu mu? bu değil aslında ama elden gelen bir şey de yok. kafanı rahatlatmak için onlarca yöntem içinden bazen en saçma olanları seçebiliyorsun. öyle ya da böyle bu gerçekleşen bir eylem. ne kadar mantıklı olursan ol, bu olan ya da bir şekilde ortaya çıkan şey.
kendini başka bir boyuta evriltmeli ve yoluna devam etmelisin. insanların örnek alması gerekenlerden birisi de sensindir. bunu hiç bir zaman bilemeyeceksin. önünde tek bir yol var. bu yol sadece çalışmaktan geçiyor. bir çoklarının anlamadıklarını anlayabiliyorsun. anladıklarını kendi sıkıntını savuşturmak ya da daha iyi yollar aramak için kullanırsan, bu olabilecek en iyi şey olur. diğer türlü daha dibe inmekten kendini kurtaramayacaksın. bu da sadece seni üzecek. daha fazla üzülecek yerinin kalmadığını ve çoğu zaman kimsenin sana destek olamadığını da biliyorsun. gereksiz yere çok fazla sinirlendiğini, anlamsız şeylerde anlam aradığını , boş yollarda ilerlediğini ve buna engel olamadığını. engel olamıyorsan, o zaman önünde durma ve kendine bir yer aç.
daha iyi olmak için tek bir gerçeklik var ve çalışmanın bu gerçekliğin ta kendisi olduğunu biliyorsun. o zaman kendine sarıl ve daha fazla çalışarak yoluna devam et. bunu yapabilirsen, karşındakiler ya da beklentiler daha farklı bir yere evrilecektir. çalışmanın getirdiği sonuçları biliyorsun. ruhsuz olmaktan bahsetmiyorum. ruhunu daha üst bir yere çekmenden baksediyorum. buraya ulaşmaya çalışırsan, ne yapman gerektiğini zaten biliyorsun. etrafta olanlara fazla kulak asma, sadece küçük bir hatanda her şey dağılmayacak. sadece yoluna devam et ve yolunda çıkan sorunları, bilgece anlamaya çalış. hepsini anlamayacaksın belki ama bir kısmını anlayacaksın. anladığın zaman durumlar çok daha farklı olacak. anladığın zaman en yapman gerektiğini bileceksin. bunu bilirsen, düşünmek için boş zaman yaratmak yerine, çalışmak için boş zaman yaratmaya çalış.
not: seviliyorsun. bunu unutma ve sadece devam et. yeri geldiğinde gözlerini kıs ve devam et. sis dağılmayacak belki ama ilerleyeceksin...
düşüşlerden kaçış yoktu belki de ama mücadele etmeliydim. bu yazının amacı aslında, bana bu zamanların bir şeyler ifade etmesi. elimdekini bu zamanlarda kaybederim, hafızam zayıflar ve korkular sarar. işlerin tamamının ters gitmeye başladığını görürüm ya da düşünürüm. bazen kaçacak zaman yoktur. yakalanırsın. yağmurun bir anda yağması gibidir. kendinle bir anda yüzleşmen gerekir. geçmişinle yüzleşmen gerekir. şu anda yaptıkların ve düşündüklerinle bir olman gerekir. bunu çoğu zaman başaramazsın ve dibe düşersin. şiddet sana karşı uygulanır ve zayıflarsın. şiddetten kastım, fiziksel şiddet değil. bu daha çok ruhsal düzlemde yaşanır. ya kendine acı verirsin ya da kendini aciz hissedersin.
bu durumları insanlar bu kadar sık yaşamaz. sen belli durumlardan dolayı daha sık yaşarsın ama sen varsın. sana sahip çıkan sen varsın. benliğinin arkasında bir güç var. seni sarıp, sarmalayan da bu güç. buna her zaman dikkat etmediğini biliyorum ama böyle zamanlarda biraz dikkat et. insanlardan ne olup bittiğini anlamalarını beklemek, sadece kendini üzmek olur. anlamayacaklar, yardımcı olmak isteyenler de sadece kendilerini üzecekler. esas durum bu aslında. normal olduğun ya da olmaya çalıştığın zamanlarda, işler bir nebze rayında gidiyor. en azından onlara ve kurallarına biraz daha yaklaşabiliyorsun. ağız dolusu saçmalayabiliyorsun ama gerçekte beklediğin şey bu mu? bu değil aslında ama elden gelen bir şey de yok. kafanı rahatlatmak için onlarca yöntem içinden bazen en saçma olanları seçebiliyorsun. öyle ya da böyle bu gerçekleşen bir eylem. ne kadar mantıklı olursan ol, bu olan ya da bir şekilde ortaya çıkan şey.
kendini başka bir boyuta evriltmeli ve yoluna devam etmelisin. insanların örnek alması gerekenlerden birisi de sensindir. bunu hiç bir zaman bilemeyeceksin. önünde tek bir yol var. bu yol sadece çalışmaktan geçiyor. bir çoklarının anlamadıklarını anlayabiliyorsun. anladıklarını kendi sıkıntını savuşturmak ya da daha iyi yollar aramak için kullanırsan, bu olabilecek en iyi şey olur. diğer türlü daha dibe inmekten kendini kurtaramayacaksın. bu da sadece seni üzecek. daha fazla üzülecek yerinin kalmadığını ve çoğu zaman kimsenin sana destek olamadığını da biliyorsun. gereksiz yere çok fazla sinirlendiğini, anlamsız şeylerde anlam aradığını , boş yollarda ilerlediğini ve buna engel olamadığını. engel olamıyorsan, o zaman önünde durma ve kendine bir yer aç.
daha iyi olmak için tek bir gerçeklik var ve çalışmanın bu gerçekliğin ta kendisi olduğunu biliyorsun. o zaman kendine sarıl ve daha fazla çalışarak yoluna devam et. bunu yapabilirsen, karşındakiler ya da beklentiler daha farklı bir yere evrilecektir. çalışmanın getirdiği sonuçları biliyorsun. ruhsuz olmaktan bahsetmiyorum. ruhunu daha üst bir yere çekmenden baksediyorum. buraya ulaşmaya çalışırsan, ne yapman gerektiğini zaten biliyorsun. etrafta olanlara fazla kulak asma, sadece küçük bir hatanda her şey dağılmayacak. sadece yoluna devam et ve yolunda çıkan sorunları, bilgece anlamaya çalış. hepsini anlamayacaksın belki ama bir kısmını anlayacaksın. anladığın zaman durumlar çok daha farklı olacak. anladığın zaman en yapman gerektiğini bileceksin. bunu bilirsen, düşünmek için boş zaman yaratmak yerine, çalışmak için boş zaman yaratmaya çalış.
not: seviliyorsun. bunu unutma ve sadece devam et. yeri geldiğinde gözlerini kıs ve devam et. sis dağılmayacak belki ama ilerleyeceksin...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)








