9 Temmuz 2011 Cumartesi

tesadüfler üzerine

elimizde yaptığımız ya da yapmak istediğimiz bir çok iş birikir. benim yapmak istediğim ya da ilerlemek istediğim işlerden biri de japonca öğrenmek. haftanın 2 günü japonca var ve geçen haftalar biraz dağınık geçtiğinden, biraz geride kaldığımı söyleyebilirim. tesadüf bu ki, bu hafta da evde misafirlerimiz vardı ve benim onlara karşı sorumluluklarım vardı. kitap okumak istiyordum ama bir yerinden başlayamıyordum. kafamda değişik düşünceler dönmesine rağmen bunları somut bir kalıba sokamıyordum. etrafta parlayan güneş ve sıcak havanın verdiği, tıkanma hissi de beni daha bir derinden yaralıyordu. geceleri uyku uyumakta zorlanıyordum. artık tişörtümü de çıkarmaya karar vermiştim. ince bir pike ile gecelerimdeki korunma hissini yaşamak istiyordum.

insan olarak kafamızda yapmak istediğimiz ve şekillenen bir sürü düşünce var. ben de deliler gibi ders çalışmak istiyorum ya da planlarımı bir şekilde gerçekleştirmek istiyorum. kendi içinde küçük handikapları olsa da, insanı bir yerden bir yere taşıyan şeyin ayakları olmadığını öğrendim sanırım. ayaklar sadece küçük araçlardı. en önemli şey sanırım zihinsel tatmindi. aklıma gene karıncalar geldi. bu sefer fazla düşünmedim onlar üzerine. okumam gereken kitaplar var. umberto eco nun bitmesi gereken kocaman bir kitabı duruyor hala. bitirip kütüphaneye iade etmeliyim. hem de faizi ile ödemeliyim bunu. yapmak istediğimiz şeyler ne kadar fazla değil mi? evet fazla belki ama bunlarında birleştiği ve insana huzur verdiği bir yer var. bu yaz istanbula gitmek istiyorum. arkadaşlarım sürekli soruyor, ne zaman geleceksin? diyorlar. ben hala kafamı toparlamış, kararımı vermiş ve para bulmuş değilim. sadece kafamda küçük düşler var istanbul'a dair. istanbul gerçekten inanılmaz bir yer. yaşayan bir şehir. tüm dokuları ile canlı. kafamızın içinde bize bi şeyler fısıldayan küçük bir ses gibi. yaşadıkça orada bu küçük ses daha da büyümekte, daha da şekillenmekte.

istanbul ve taksim. orada olmak, yazın şortla takılmak. bir yerlerde oturup bir şeyler içmek. sanırım en mantıklı olanı gibi gözükmekte. kafamızda şekillendirdiğimiz dünya bazen bizim istediğimiz gibi oluyor. bazen ise başkaların ki gibi. yapmak istediklerimiz ve buna göre şekillenen düşler. her zaman insan başka bir yerde olmak istiyor. şu anda bulunduğum şehir bana herşeyi vermese de aslında bir çok şeyi sağlıyor. sadece bakış açılarımızla alakalı değil midir ? bir çok şey. kesinlikle öyle aslında. sadece farkına varıp varmamak gibi küçük çizgiler içinde kararlar alıyoruz. sakinleşmeli ve durumu daha önce kabullenmeliyiz. elimizdeki imkanları değerlendirmekle alakalı. bunu şuna benzetebiliriz. bir ev tutacağız. bir yerde evler 500 lira, bir yerde 100 lira. neresi tümüyle yaşanılabilir ya da anlaşılabilir bir ortam oluşturacaktır. işte burada verdiğimiz bir karar bizi bambaşka bir yere taşımaktadır. hayatımıza ve bize kattıklarına, eğer onları tam olarak anlayabilirsek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder