dünyanın başından sonuna kadar devam eden anlamsız bir mücadele var. herkes için daha fazla güç. iyi ya da kötü olması bazı şeyleri değiştirmiyor sadece daha fazlası. insanlar yaşamları boyunca mücadele ederler. bir yerden bir yere ulaşmaya çalışırlar. neden böyle yaptıklarına dair bir fikrim olmasa da bunun güdüler ile alakalı olduğunu söyleyebilirim. kafamızda şekillenen dünyanın maddesel yansımaları olarak ele alabiliriz. duygularımızı ne tanımlar? bizi nereden nereye taşır? sadece kafamızı mı karıştırır? bunun gibi bir sürü soru gün içinde aklımızda yankılanmaktadır. beynimizde yankılanan bir sürü gerçek olmayan ama gerçek olan düşüncenin yerine ne konabilir? bulunduğumuz dünyayı daha iyi nasıl tanımlayabiliriz? bunun gibi biriken bir sürü yük hala omuzlarımızda akmaya devam ediyor.
müzik ya da okuduğumuz kitaplar, kafamızdaki sesleri dindirirken elimizde olan araçlardan sadece bir kaçı. düşüncelerimizin daha sessiz akmasını sağlayabiliriz. yolumuza devam ederken bir sürü detay ile bu yolları ya da macerayı şekillendirebiliriz. neden daha fazlası? içimizde hissettiğimiz temel güdülerden başkası değil aslında bu sorunun cevabı. en temel haliyle olayların değişmesini istiyorsak aracı olarak kullanmamız gereken bir kaç şey var. bunlardan ilki her zaman olduğu gibi "adım atmak". bir mücadele devam ediyor ve bizi bir yere taşıyor ama sebeplerden ya da sonuçlardan, bağımsız hareket etmiyor. bazıları daha sistematiktir diğerlerine göre. bu durumda katettiği yollar da çok farklı olabiliyor. sistematik olan insanların temel aldığı bi kaç temel düşünce vardır. x ya da y diyelim bunlara ama altını dolduran bir gerçeklik vardır.
hayatlarımıza baktığımızda daha farklı olması gerektiğini düşünebiliriz. olması gerekenin o olduğunu çoğu zaman kavrayamayız. bunun geleceği görmemekle de somut bir ilişkisi var aslında. eğer önümüzde uzanan geleceği tam olarak anlayamıyorsak o zaman elimizdeki sonuçlar da bizi sebeplerden daha bağımsız bir yere sürükler. her nefes alış bir mücadeledir aslında. bu hayatı tam olarak sevmediğimiz için ya da şükretmediğimiz için elimizdeki değerler ile çoğu zaman mutsuz oluruz. yalnızlığı deneyen insanlar için ilk başta bu durum sevimli gelmektedir. duruma daha geniş bir yerden bakarsak aslında öyle olmadıklarını da anlayabiliriz. neden bunlar hala soru işareti olarak kalmakta? cevabı çok da uzakta değil aslında. insan olduğumuz için bu böyle. melek olsak belki daha farklı bir kavrayış içinde olurduk ama olmadık. sadece olanı yaşamaya çalışıyoruz. sorular her köşeden bize ulaşıyor. ulaştığı kadar da canımızı sıkıyor ya da motive ediyor bizi ama genel durum böyle aslında. baktığımız dünyayı şekillendiren pencere hangisi? gerçekten buralarda dünya daha farklı mı gözüküyor?
hayatı mutlu bir şekilde yaşamak istiyorsak sanırım zemininde "huzur" ya da "mutluluk" kavramlarını iyi tanımlamamız gerekir. bunu başarabilirsek dünya daha farklı bir yer haline gelebilir. "umut" u canlı tutabilirsek, çalışmaya devam edebileceğimiz alanlar da olacaktır. okuduğumuz üniversite, okuduğumuz kitaplar bize alternatifler sağlasa da mevcut olanı kabullenmeden yola devam etmek anlamsız olacaktır. ne için bu mücadeleyi veriyoruz? aslında hayata tutunmak için bir kanser hastasından daha fazla mı sebebimiz var? ya da kanser mi olmalıyız ki bu hayatı daha net tanımlayalım? bunları değerlendirirken gelen soru şu olabilir; görüyor muyuz? bakıyor muyuz? görmek ve bakmak. temel olarak ikisinin de arasında çok mesafe var ama umudun nerede aktığı sorusuna somut bir yanıt yok elbette.
küçükken çok fazla sıkıldığımı hatırlıyorum. yapılacak çok fazla şey yoktu ve memlekette devam eden yalnız bir hayatım vardı. küçüktüm ve büyüklerin yaptığı şeyleri kitap okumak ya da ders çalışmak gibi şeyleri yapamıyordum. okuduğum kitaplar hemen bitiyor, heceleme gibi fasülye sayma gibi şeyler çok kolay geliyordu. daha fazlasını sitemiştim. daha fazlası derken aslında yoğun olmaktan bahsediyorum. büyüdükçe gerçekten daha fazlası oldu ve zaman daraldı benim için. sorumluluklardan sıkılmaya başladım ama en başta ya da küçükken istediğim şey sorumluluk değil miydi? büyüdüğüm zaman neden daha yoğun olmak yerine daha rahat olmayı seçtim ya da seçiyorum? bunun cevabı basit aslında. kolay olan hangisi ise insan onu yapmaya daha fazla meylediyor. o yöne daha fazla kayıyor. elindekileri çok fazla düşünmeden rahat olan neredeyse algısını ona göre şekillendiriyor.
hayatın en başından sonuna kadar devam eden sürecinde "umut" u ayakta tutmadıktan sonra yapılacak daha iyi şeyler de yok aslında. nasıl görmek istediğimizi düşünüp ona göre yeniden şekillendirmeliyiz dünyayı. küçükken kurduğumuz düşler var ise onları gerçekleştirmek için yola devam etmeliyiz. mücadele her alanda olacak ve zorlu olacak. bu duruma katlanabilecek kadar ileri görüşlü olup, mücadeleye devam edebilmeliyiz. huzur içimizde ve cevaplar da öyle. eğer cevap arıyorsak daha dikkatli dinlemeliyiz. her gün bu cevapları duyuyoruzdur ama daha dikkatli kulaklara ihtiyacımız vardır kim bilir...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder