15 Aralık 2011 Perşembe

gerçeklik ve ütopya

şekillendirdiğimiz dünya içinde farklı renkler bulunmaktadır. bakış açılarımız aslında hayatı nasıl gördüğümüzle doğru orantılıdır. sürekli değişim ve gelişim içindedir. olması gerekenler ya da olanlar bizi bu sonuca ulaştırmaktadır. herkesin kendine ait bir dünyası var. bu dünyalar beynimiz tarafından diğer dünyalara karşı izole edilmiş. başından beri bir devinim var ama netleştikçe düşünceler daha da keyifli hale geliyor. bazı durumlar tamamen sistematik olarak devam etse de sonuca bir şekilde ulaşıyor. hayat tahmin ettiğimizden elbette çok çok daha karmaşık. düşüncelerimizle de dış dünyaya karşı bir duvar örüyoruz. elimizden gelenin en iyisi belki de budur.

hayallerimizde ve rüyalarımızda sıçramalar yapıyoruz. belki alternatif alemlere ya da paralel evrenlere. bu şu anda anlaşılan ya da bilim tarafından tamamen çözülmüş bir olgu değil. eğer bu dünya bazı zamanlarda gerçek dünya değilse, o zaman gerçek dünyayı ne ile tanımlarız? herşey kodlanmış, her şey kategorize edilmiş bir halde mi? bunu kavramak cidden güç.bulutlar gibi aslında durum. küçükken şekiller, hayvanlar, agaçlar görürüz. büyüdükçe sadece hareket eden kütleler görürüz. zamanla algımız farklı şekillenmiş ve ona göre daha sistemli bir hale gelmiştir. düşündüklerimiz bizi vareden şeyler aslında. nerden başlasak anlamlı olur? sanırım sadece devam etmek en mantıklısı. tekrar düşünceler kafamızda belli hormonların harekete geçmesini ve iz bırakmasını sağlar. bu izler kuvvetlendikçe bizim gerçeklik dediğimiz şeye dönüşür. artık hızlı geçişler yapabiliriz. bu durumu elbette daha sistematik hale getirmek mantıklı olacaktır. bunu algılamayanlar için ise etraftaki sır perdesi hala aralanmamış demektir. gerçeklik oradadır belki de bunu tartamayız.






hayallerimiz bizi bu yerde tutan en önemli aygıtlardan bir tanesidir. umut ederek bazı şeyleri bekleriz. insanoğlunun yaşama amacının içinde umuda sarılmakta vardır. umut sürdüğü sürece , mutluluk denen kavramın içi daha fazla dolmaktadır. hormonların salgılanması ve arkasından gelen huzur. hayatın her kesitini bu şekilde yaşasak sanırım inanılmaz bir düşü gerçekleştirmiş oluruz. sürekli beklemekle de bir şeylerin olacağını düşünmek saçmadır. umudu bu kavram üzerinden tanımlamak saçmadır. umut dediğimiz şey hareket gerektirir. ne kadar hareket edersek, belli sistematik kavramları daha net görmüş oluruz. düşüncelerimizde var olan gerçeklik bir boyut üste taşınacak ve mutluluk dediğimiz kavrama bizi biraz daha yaklaştıracaktır. bazen hayata baktığımızda sadece başarı için uğraşan insanlar görürüz. temel olan şey mutlu olmaksa, mutsuz olarak başarıya ulaşmanın mantığı nedir? hırslarımızla alakalı, ilkel dürtülerimizle alakalı. baskın birey olmak için sürekli mücadele etmek, olmayan ya da gerçekleşmeyen şeyleri ütopya olarak tanımlamak. peki bu kavramları ütopya olarak tanımlayan bir toplum, bazı değerleri nasıl ayakta tutabilir. bazen sadece yokolmak için mi yaşıyoruz yoksa arkasında devam eden bir dünya ya da dünyalar var mı? muhtemelen olduğunu kabullenmek bizi hayata dair daha fazla motive hal getirecektir. spor yaparız, müzikle uğraşırız, belli durumları yeniden tanımlar ve özümüde olana ulaşmaya çalışırız. özümüzde olan sonsuzluk ya da ütopya o zaman gerçekleşmiş olur. her zaman sistematik bir algının işe yaramadığını bilen bir birey için mutluluk gibi daha kestirme bir yolu seçmek, onun doğasındaki huzuru ortaya çıkaracaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder