hayatlar içinde gri alanlar vardır. bu alanlarda gölgeler yaşar. bizim gibi insandırlar ama hayatın içindeki bu yolcuşukta, vasıfsız kalmayı tercih ederler. bazen umudu kestiğimizde biz de gölgelere dönüşürüz. gölge olmak demek hayatın merkezinden uzaklaşmak mı? bu açıdan bakarsak sanırım hayatın merkezi ile kendi yaşadıklarımız arasında uçurumlar olduğunu görürüz. özenlik başgösterir. değerler azalır. mutluluk payı da doğru orantılı olarak azalacaktır. kafamızda dağınık düşünceler şekillenmeye başlar. ne yaptığımızdan habersiz bir şekilde o ışık parlamalarını yaşayabiliriz. elimizde olana tutunmazsak, olacak şey bu dur belki de. nasıl algıladığımız, nasıl varolduğumuz burada devreye girer ve gri alanların hepsini kaplar. bazıları için hayat nettir. siyah ve beyazın döngüselliği içinde devam eder. bazıları içinse kaostur. düşündüklerini bile anlamsız hale getirerek, gölgelere dönüşürler. beklenilen şey bu mudur? zannetmiyorum ama elimizde kalan bu olabilir. bizi iyice sosyal yapılardan uzaklaştırır ve bizi bir şekilde köleleştirir. okuduklarımız da bazen bizi güçsüzleştirmektedir.
hayatın içindeki dengeler sürekli değişmektedir. bu kadar kısa bir hayatta neler yapabildiğimiz, yapamadıklarımız kadar önemlidir. liste uzayıp gitmektedir ama bize kalan şeyler bir avuç topraktan başkası olacak mıdır? düşüncelerin aktığı nehirden bu anı yaşayarak faydalanmak, herkesin görmediği bir bakış açısını oluşturur. temeldeki sistemler aynı olsa bile yansımaları birbirinden çok farklıdır. düşündüklerimiz ve bizde şekillenen davranışlar, olması gerekenin ya da tahmin edilenin dışında devam etmektedir. uzaklarda bir şeylerin olmasını bekleriz. uzakları anlamaya çalışırız. bizi tamamen belirsiz bir geleceğe sürükler. böyle midir gerçekten? bunu vereceğimiz net bir cevap yok aslında. düşüncelerimiz bizi maddi ve manevi olarak bazen zincirleyecektir. anahtarlar gözümüzün önünde olsa bile gerektiği gibi göremeyiz aslında.
bir amaç bekler insan. temel olarak ne olduğu önemli değildir. bir yere varması ve anlamlı olması yeterlidir. bakış açıları sürekli değiştiğinden görülen şeyler de o ölçeklerde azalmaktadır. nasıl oluyor? ya da nasıl olmalı? tam bir kontrol olmadan sistemleri yöntemeyiz. beynimiz ve kalbimiz arasındaki bağı iyi kurmamız lazım. sistemli hale getirerek, uyum içinde olmasını ve büyümesini izlemeliyiz. basamak basamak ilerlersek, daha fazla denemek ve bunun üzerine çalışmak gerekir. kafamızı bir nebze rahatlatmamız lazım. içimizdeki hislerin büyümesi ve yeşermesi için onlara "can suyu" vermemiz lazım. sistematik hale getirebilirsek, "an" lar bize cevaplarını sunacaktır.
her şey ve her yer bazen belirsiz olabilir. olması gereken onu düzgünce anlamak ve o yolda mücadele etmektir. yeterlidir ya da değildir. bazı konular hakkında son kararımızı vermemiz gerekebilir. sistem içinde sistem ya da katmanlı modeller diyelim, bazı sorunların çözülmesinde işe yarayacaktır. karar vermek, anlamak, kavramak birbirinden bağımsız gibi gözükse de aslında aynı kapıları bekleyen görevliler gibidir. bazen kör bir adam işaret edilir, bazen ise hayattaki farklılıklar bizi bir yere götürür. düşüncelerimizin açılması ve yeniden toparlanabilmesi için belki de bu sistemlere ihtiyacımız vardır. köklere dönüş diye adlandırsak bile, bu kadar parçalanmış düşünceler varken, yenilerini nasıl ortaya çıkaracağız. hepsini besleyen tek bir kaynak olsa bile fiziksel becerilerimiz ya da bu yolda ilerlettiğimiz düşünceler, ayağımıza dolanabilir.
bir şeyi kavramakla, onu yaşamak birbirinden bağımsızdır. olması gereken de budur belki de. bilinmezliğe açılan kapıda anlamlı olan çok az şey varsa. tüm renkler gri olmadan düşünsel bütünlüğe ulaşmamız gerekir. siyah ve beyaz her zaman olacak ama girlerde yaşayan gölgeler artarak çoğalacaktır.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder