Yazma kavramı en başından beri çekici gelen bir özelliği kendi içinde barındırır. Zihnimizden akanları, o an içinde görebilmek cidden inanılmazdır. Bir şeyler yazdıkça zamanla elinizde bir şeyler birikmeye başlar. Bu birikim zamanla size geçmişte yaşadıklarınız için, kötü zamanlar için, mutlu zamanlar için nefes alınabilecek bir alan bırakır. Bunu düzenli halde yapanlar için kendini ifade etmek zamanla daha kolay hale gelir. Bu elbette macera dolu bir süreçtir. Kelimelerin içinde bulunduğu durum ve sizin ifadenizde gizli olan bir sürü şey vardır. Hele ki, bunun okuyucu ile buluştuğu kısımlar inanılmazdır. Sahnede şarkı söylemek gibi. Sahne olayı farklı diyorlar ya, aynen o hesap. Yazı yazmakta bir anlamda sahnede olmak demek. Artık hem okuyan, hem de yazan birinin bu hayat içinde söyleyebileceği, kendine ait cümleleri vardır. Bu cümleler zamanla daha iyi ifade edilir hale gelirler. Zamanla daha anlamlı olurlar. Bunların hepsi bir yerde birleşir ve ortaya yeni hikayeler çıkar. Karmaşık örgüler çıkar ve bir şekilde ifade edeceğimiz şeye doğru daha ideal bir yol izleriz.
Yazmak insanı kötü alışkanlıklardan da koruyacaktır. Çünkü ayık kafada olmadan ciddi bir şeyleri ifade etmek imkansızdır. İmkansızlıklar da zaman için farklı handikaplar doğuracağından, dosdoğru bir yol izlemek, en mantıklı seçenektir. Doğrudan bir dil kullanmak ve istediğiniz ölçüde kelimeleri bükebilmek. Son kelime bükücü olmadığımızı biliyoruz. Milyonlarcası daha varolacak, hatta milyarlarcası. Bunun anlamı iyi düşünülmeli aslında. Gökyüzündeki yıldızlardan fazla söz söylenmiş ve daha fazla cümle kurulmuş. O nasıl muazzam bir resmi tanımlıyorsa, yazı yazmakta aynı resimde olmak demek. İfade edişlerimiz bir anlamda hakediş oluyor. Bizim olan ve bize ait düşünceler, artık bize ait olmayan bir başkasında can bulan, bir şekilde nefes alan varlıklara dönüşüyor. Bu insanlar ile bağ kuruyoruz. Onlar bilse de bilmese de, aramızda bir köprü var ve her gün o köprüden biri diğer tarafa geçiyor. Geçtiğimiz yollar bazen kısa, bazen uzun, bazen karanlık, bazen huzur dolu. Hayatın içindeki anlamları yakalamak için yazmak belkide en ideal yol. İfade ettiğimiz şeyler artık bizim dünyayı nasıl algıladığımızı da gösteren şeyler oluyor. Cümleyi nasıl kurmamız gerektiğini düşünüp, sıralı bir şekilde hayatımıza devam ediyoruz. Mantıklı olan da bu bir anlamda. Düşsel yaklaşımlardan daha ziyade, anlamlı olana açılan kapılar gibi. Zaman geçtikçe daha keskin, zaman geçtikçe daha hassas bir düzleme yaklaştırıyor bizi bu yazılanlar.
İfade ettiğimizde kendimizi rahatlamış hissetmiyor muyuz? Bu bir rahatlama ise terapiden ne farkı var? Aklıma bu durumlarda Chuck Palahniuk gelir. Chuck'ın dilini bilenler, bir şeyleri nasıl eğip büktüğünü iyi bilir. O bir şekilde terapilere katılır hikayelerinde, bir şekilde rahatsızdır. Toplumdan soyutlanmıştır ama alakasız insanlar ile bağ kurmaya devam eder. Burada ben Chuck'ın içindeki duyguyu net anlıyorum. Yazmak demek bu adam için terapi demek. O kadar açık ki. Terapide kendine, kendinden olmayan bir karakter ile yer veriyor. Yaptıklarının tam tersini yaptırıyor. Aradığı anlamlardan uzaklaştırıyor ama bir şekilde rahatlıyor. Her hikayesinde farklı bir zehir var. Bu zehir gittikçe artan bir döngüyü daha net ifade ediyor. Bunun içinde yaklaşımlarını da görüyoruz. Nasıl bir insan olduğunu anlıyoruz. Nasıl baktığını anlıyoruz. İfade ettiği şeylerdeki ahlaki çöküntüye bakıyoruz. Chuck normalde böyle biri midir? Zannetmiyorum. Öyle aykırı ki, bunu ifade edişinde bile kendine ait olmayan şeyler var. Bunların toplamı bir terapiden farklı değil aslında.
Terapilerimizi kendimiz yapıyoruz. Doktor kendimiz oluyoruz, karşımızda hasta olarak gene biz varız. İlaç ise onu okuyanlarda. Bunu gördükçe biraz daha düzeliyoruz. Bunu gördükçe biraz daha rahatlıyoruz. Anlamlı olanın arkasından koşuşumuzda bunun içinde aslında. Nefes almak gibi bir yerden sonra. Madem nefes alıyoruz, neden daha rahat nefes almayalım. Artık bir çok yerde yazıyoruz. Bu sözlük oluyor, blog oluyor, günlük oluyor. Hepsi bir şekilde bizim ayrı alanlardaki düşüncelerimizi ifade ediyor. Bu hakediş mi? Kesinlikle öyle. O zaman bu hakedişleri daha anlamlı hale getirmeli ve mücadelemizi daha net olarak tanımlamalıyız. Bir yerden sonra sadece yazmak için yazılmıyor. Yazmanın da bir dinamiği olmalı. Hayatın içinden ayrı tutmadığımız sürece, yazılan her şeyin bir anlamı olmaya devam edecek.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder